Vampirlerle Büyümek - Kitap kapağı

Vampirlerle Büyümek

Sarah Jamet

Bölüm 4

ROSE

Eleanor kollarımda uyuyordu. Ona Phoenix'in eski elbiselerinden birini giydirip, üşümesin diye iki kat battaniyeye sarmıştım.

Çılgın rüzgârdan etkilenmesin diye sıkıca göğsüme bastırdım. Gökyüzü hâlâ karanlık olsa da yaklaşan şafağın kokusunu alabiliyordum.

Katedrale en yakın şehir olan Fairbanks, Alaska'daydım. Kollarımdaki bebek ve bir göz kırpma sayesinde leziz bir akşam yemeği bulmayı başarmıştım.

Yaşlı adam bizi görünce hemen peşimizden gelmişti.

Karnımı iyice doyurunca Eleanor'u taşımam da kolaylaştı. Karla kaplı sokaklar bomboştu. Duyulan tek şey rüzgârın uğultusuydu.

Gözlerimi Eleanor'dan ayırmadan ilerledim.

Eve giden yola dönünce yüzünü görmeden önce kokusunu aldım. Elizabeth bir kuaför salonunun kapısına yaslanmış duruyordu.

Benim aksime, şehre inmek için insan gibi giyinme zahmetine bile girmemişti. Üstünde dizlerine kadar inen, yakası açık, beyaz bir elbise vardı.

Durup ona baktım. Duvardan çekilip zarifçe bana doğru yürüdü. Yaklaştığında üstünde kan kokusu olduğunu fark ettim. Belli ki daha yeni karnını doyurmuştu.

Tam önümde durdu. Onu yedi yüz yıldan fazla bir süredir tanıyor olmama rağmen hâlâ etkileyici buluyordum.

Zarif hareketleri, dünyayı algılama şekli, kendine has yüz ifadesiyle her zaman kusursuz biri olmuştu.

İnsan yaşıyla otuzlu yaşlarının başında görünüyordu. Fildişi teni mükemmeldi. Aynı Phoenix’in saçları gibi gür, kızıl saçlarını beline kadar inen, gevşek bir örgü yapmıştı.

Benden biraz kısa olmasına rağmen çelik mavisi gözlerini üstüme diktiğinde üzerimde inanılmaz bir hâkimiyet kuruyordu.

“Rose,” dedi.

“Elizabeth, karnını doyurmuşsun...”

“Yakışıklı, genç bir adamdı. Sanırım kafası da güzeldi. Gerçi konuşmasına pek fırsat vermedim. Sanırım sen de doymuşsun?” diye karşılık verdi. Sadece başımı salladım.

“Sevgili, yeni torunum nasıl?” dedi, Eleanor'un üstüne eğilip yanağını okşayarak. Gözleri kıpkırmızıydı.

Açıkça ortada olan gerçeği işaret ederek, “Uyuyor,” dedim.

“Çok yumuşak bir teni var.”

“Biliyorum.”

“Ve çok güçlü bir kalp atışı. Hım, kanı da çok güzel kokuyor,” deyip, gülümseyerek geri çekildi.

“O çok güçlü bir çocuk,” dedim.

“Yine de yeterince güçlü değil, değil mi?” diye kıkırdadı. Beyaz elbisesinin etekleri rüzgârda uçuşuyordu. “Onu seviyor musun, Rose? Onu korumak mı istiyorsun? Yani, tek istediğin bu mu?”

Kafasını yana eğip devam etti: “Çok güzel kokuyor. Bu kadar küçük olması çok kötü. Belli ki vücudunda yeterince kan yok. Belki de biraz beklemeliyim.”

“Ona elini bile sürmeyeceksin,” desem de duymazdan geldi.

Tekrar Eleanor’a bakıp, “Evet, biraz büyüyene kadar bekleyeceğim. İnanılmaz güzel kokuyor,” dedi.

“Ondan uzak dur, Elizabeth.”

“Şimdilik öyle yapacağım. Zaten yakında gidiyorum. Kocam Japonya'ya çağırdı. Tekrar evleniyoruz. Ev almak için yeni bir evlilik cüzdanına ihtiyacı var.”

“Japonya'yı seviyorum. Hem bir balayı daha yapmış olacağız.”

“Senin adına sevindim,” dedim, dalga geçer gibi. Elizabeth tavrımı görmezden gelip gülümsedi.

“Bu çocuğu seviyorum. Pek ağlamıyor. Gece boyunca sesini bir kere bile duymadım. Ne yazık ki bu, sen uyurken uyanacağı anlamına geliyor. Yazık…”

“Belki küpelerimi ona miras bırakırım. Bu kulaklara elmas çok yakışır. Merak etme, Rose. Uslu durup harika bir büyükanne olacağım,” deyip sırıttı.

“Seni tanımıyor olsaydım dediklerine inanabilirdim.”

“Aa, doğruyu söylüyorum. Bu bebeği çok sevdim. Çok özel biri. Bu kadar lezzetli kokmasaydı yaşamasına bile izin verebilirdim,” dedi, iç çekerek.

“Ona dokunmana izin vermeyeceğim,” diye hırladım.

“Bunu da atlatırsın, tatlım. İki yüz yıl sonra onu unutmuş olacaksın. Ama büyümesi için birkaç yıl bekleyeceğim. Sevgili torunumun kanını şimdi içersem yazık olur.”

“Ama en iyisi bu, Rose. İnsanlar bize beklediğinden daha fazla zarar verebilir,” diyerek, gülümsedi.

Rüzgâr yazlık elbisesinin uçlarını havalandırıp kalçasına çıkardı. Elizabeth yüzüne düşen gür saçlarını arkaya attı.

“Şafak sökmek üzere,” diye mırıldandı.

“Dışarıda kalırsan belki güneşin ne kadar güzel ve sıcak olduğunu görebilirsin,” diyerek aksi yönde yürümeye başladım. Elizabeth tekrar karşıma çıkıp gülümsedi.

“İnan bana, bunu denedim,” dedi. “Ve Rose, torunumu evlatlık vermeye kalkarsan umduğundan daha çabuk pes edip kanını içerim.”

“Bu senin için sadece bir eğlence. Kendince bir oyun oynuyorsun.”

“Tabii ki öyle. Yüzyıllardır bu kadar eğlenmemiştim! Belki kocamı da bu eğlenceye davet ederim.”

“Gerçi adamın işi başından aşkın. Her zaman bir iş adamı olsa da bu milenyum çok başka. Çok para var,” deyip omuz silkti.

“O zaman cehennemde buluşursunuz,” deyip yoluma devam ettim.

“Sevgili insanın ölecek, Rose. Ama inan bana çok eğlenceli bir av olacak. Sadece ben dönene kadar sağ kalmasını sağla!” diyerek kahkaha attı.

Şen kahkahalarını arkamda bırakıp var gücümle koşmaya başladım.

Kasabadan çıkıp onunla bir daha karşılaşmamak için dağlara yöneldiğimde, “İyi uykular, tatlı ~rüyalar, küçük torunum!” diye bağırdığını duydum.

Katedrale döndüğümde kokusunu alabiliyordum. Büyük salonu hızlı bir şekilde geçtim. Güneş neredeyse doğmak üzereydi.

Aşağı inince sola döndüm. Oturma odasına girdiğimde ikizler kanepede kitap okuyor, Aric matarasından kan içiyordu.

Demetrius’u görmesem de odamızda olduğunu duyabiliyordum. İçeri girdiğimde bütün çocuklarım başlarını kaldırıp bana baktılar.

Venus kitabını dizine koyarak, “Anne!” dedi.

“Biz de eve ne zaman döneceğini merak ediyorduk,” diyerek tamamladı Phoenix.

Gülümseyip, “Avlanmaya gitmiştim ama artık evdeyim,” diyerek gezinmeye başladım.

“İnsanınla birlikte mi?” diye sordu Venus, uzun beyaz boynunu uzatıp bebeği işaret ederek.

Başımı sallayıp gülümsedim. “Tabii ki...”

Aric, “Anne, düşünüyordum da...” diye söze başlayınca ona döndüm. Matarasını dizine koymuş, kucağımdaki çocuğa bakıyordu.

“Hım, tehlikeli…” diye yorum yaptı Venus.

“Seni bu konuda uyarmıştık!” diye tamamladı Phoenix. İki kız aynı anda güldüler. Aric onları görmezden gelip yanıma geldi.

“Bunu yapmak zorunda değilsin, anne. Eğer ölmesine izin vermek istemiyorsan evlatlık verebilirsin. Eminim kolayca bir aile bulacaktır.”

“Daha çok küçük. İnsanlar tarafından büyütülmesi sence de daha iyi olmaz mı?”

Buruk bir şekilde gülümsedim.

“Annenin kararı belli oldu, Aric,” dedi, o sırada odaya giren Demetrius. Kollarını bağlayıp kapıya yaslandı.

“Ve bu kararını değiştireceğini sanmıyorum,” diye ekledi, hafifçe gülümseyerek.

“Evet,” diyerek onayladım. “Elizabeth onu ne pahasına olursa olsun öldürmeye yemin etmiş olsa da Eleanor’u daima koruyup kollayacağım.”

Demetrius tek kaşını kaldırarak, “Annemden de bu beklenirdi zaten,” dedi.

“Ama anne eğer ağlayıp bizi uyandırırsa,” diye söze başladı Venus.

“Onu ilk biz öldürürüz,” diye tamamladı Phoenix. Sonra gülüştüler.

“Kızlar! Yatma vakti!” diye bağırdım. Tereddüt ettiklerini görünce, “Hemen, şimdi!” diye ekledim. Gülümseyerek ayağa kalkıp, kollarını bağlayarak odalarına gittiler.

Aric matarasındaki kanı çabucak bitirip odasına yöneldi.

“Hadi, biraz uyuyalım. Çok zor bir gece oldu,” dedim, Demetrius’un yanından geçerken. Hemen peşimden geldi.

“Odamızda uyuyacak, değil mi?” diye sorunca başımı salladım.

“Evet, başka nerede güvende olabilir ki?” diye sordum. Demetrius omuz silkti. Sinirli görünüyordu.

Eleanor’u beşiğine yatırıp, alnına bir öpücük kondurduktan sonra üzerinde sadece lacivert baksırıyla yatağa giren kocama döndüm.

Önce kot pantolonumu, sonra büyük beden montumu çıkarıp, iç çamaşırımı çıkarmadan yanına sokuldum.

Hemen belime sarıldı. Ellerimi boynuna dolayıp yüzümü göğsüne yasladım.

Soğuk, yumuşak tenine sokulup, “Yanımda olduğun için teşekkür ederim,” dedim. Burnunu saçlarıma gömüp cevap verdi:

“Her zaman yanında olacağım, aşkım. Her zaman.”

Gülümseyip sıkıca sarıldım.

“Ne kadar çılgınca bir şey yaparsam yapayım mı?” diye sordum, dudaklarımı soğuk tenine bastırarak.

“Evet, ne kadar çılgınca bir şey yaparsan yap,” dedi gülerek. “Sanırım buna alıştım.”

“Sen öyle san,” dedim.

“Yani, beni şaşırtmaya devam edeceksin?”

“Tabii ki...”

“İşte bu yüzden seviyorum seni,” deyip başımın üstünden öptü.

“Ben de seni seviyorum,” dedim. Demetrius yavaşça sırtımdan tutup kendine çekti

Köprücük kemiğimi okşayıp nazikçe göğüslerime ilerledi.

Gözlerini gözlerimden ayırmadan meme uçlarımdan birini ağzına aldığında çocukların duyamayacağı kadar hafif bir sesle inledim.

Biraz daha aşağı inip iç çamaşırımı yırtmaya başladı.

Sinirlendiğimi görünce kıkırdadı.

Vajinamın yumuşak, ıslak kıvrımlarına dokunarak hayranlık benzeri bir ses çıkardı. Sonra kalçamdan tutup yüzüstü çevirdi.

Elini bacaklarımın arasından yukarı çıkarıp sağ göğsümü avuçladı.

Diğer elini bacaklarımın arasına sokup başparmağıyla klitorisimin üstünde daireler çizmeye başladı.

İnleyip kalçalarımı havaya kaldırdım. Muhtemelen benimki gibi yırtmayıp normal bir şekilde çıkardığı baksırı olmadan bacaklarımın arasına yerleşti.

Üstüme eğilip sırtımı öptükten sonra hiçbir uyarıda bulunmadan sertçe içime girdiğinde çığlık atmamak için dudağımı ısırdım.

Kalçalarımı sıkıca kavrayıp, her seferinde istediğim noktayı bularak gidip gelmeye devam etti.

Birden ters çevirip kucağına aldı. Kollarımı boynuna dolayıp dudaklarına yapıştım.

Öpücüğüme tutkuyla karşılık verdi. Dudağımdan akan kanı yalarken diliyle ağzıma hükmediyordu. Beni duvara yaslayıp içime girmeye devam etti.

Vücudumun ısınmaya, kalp atışlarımın hızlanmaya başladığını hissettim. Onun kalbi de tıpkı benimki gibi hızlı atıyordu. Gözleri kıpkırmızıydı. Dudaklarımı ateşli bir şekilde öpmeye başladı.

Soluğumu kesercesine içime girmeye devam ederken küçük bir hırıltı çıkararak boynuma sokuldu.

Dişleri boynumu deldiğinde çığlık attım. Eliyle ağzımı kapattı.

Boynumdan akan kanı büyük bir iştahla emerek içime girmeye devam etti. Gözümün önünde yıldızlar uçuşmaya başladığında eğilip omzunu ısırdım.

Keskin kokulu, sıcak kanı boğazıma doldu. Dudaklarımı hummalı bir şekilde öperken hafifçe inleyip, kalçalarımı sıkarak boynumu emmeye devam etti.

İçimi sıcaklığıyla dolduran kanı hemen orgazm olmama sebep oldu. Aynı anda boşalıp kan ter içinde yatağa yığıldık.

Demetrius’un yorgun yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.

“Üç yüz yıl sonra bile hâlâ nefesimi kesiyorsun,” diye mırıldandı.

Gözlerimi kapatıp, enfes kokusunu içime çekerek derin bir uykuya daldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok