Aşk-ı Mafya - Kitap kapağı

Aşk-ı Mafya

Goldy Lomotey

Bölüm 4: Hata

Aşağı indiğimde boş bir evle karşılaştım. Annemle babama seslenmek için ağzımı açtığımda yine gittiklerini hatırladım.

Telefonumu çıkarıp annemin numarasını bulduktan sonra ara tuşuna bastım.

Telefonun çalmasını dinlerken sonunda annemin artık kafama kazınmış saçma sesli mesajını duydum.

Uyuşuk bir şekilde arabamın anahtarını alıp kapıları kilitlediğimden emin oldum. Sessizce okula doğru giderken etrafıma neredeyse hiç dikkat etmedim.

Yalnızlığa alışkındım ama buraya taşınmamıza neden olan olaydan sonra her şeyin, hatta onların ~farklı olacağını düşünmüştüm.

Başka bir park yerine arabamı çekip yine uyuşuk bir şekilde okula girdim.

Yarısı boş sınıfa girip doğrudan en arkaya, Alessandro ile Giovanni’nin oturacağını bildiğim yerin karşı tarafına oturdum.

İkinci zil çaldıktan dakikalar sonra Alessandro ile Giovanni sınıfa girdi.

Giovanni ile göz göze geldiğimizde, o başını çevirip Alessandro’yla her ne hakkında konuşuyorlarsa konuşmaya devam ederken dudağımı ısırdım.

Giovanni yerine doğru yürürken Alessandro gelip yanıma oturdu.

Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturarak, “Ne?” diye sordum.

Alessandro, “Neden tek başına oturuyorsun?” diye sordu.

Omuzlarımı silkip, “Bir nedeni yok,” diye yalan söyledim. Ona bir yıl iki ay önce olanları anlatmak istemiyordum.

Ona evde tek başıma kalmaktan korktuğumu ve bu yüzden içime kapandığımı söylemek istemiyordum.

Alessandro gözlerini kısarak yüzüme baktı.

Alessandro, “Hm. Peki, neden bu sabah benimle çocukları beklemedin?” diye sordu.

Omuzlarımı silkerek, “Tekrar birlikte geleceğimizi bilmiyordum,” dedim.

Alessandro kollarını göğsünde kavuşturarak, “Neden Gio’nun park yerine park etmedin?” diye sordu.

Usulca, “Tam da bu yüzden, orası Giovanni’nin park yeri,” dedim.

Alessandro şüpheyle, “Ama bu seni daha önce hiç durdurmadı,” dedi.

Önüme dönerek, “İyiyim,” dedim.

Alessandro, “Gio mu bir şey yaptı?” diye sordu.

Yine usulca, “Hayır. O hiçbir şey yapmadı. Aksine harika davrandı. İyi olacağım, benim için endişelenme,” dedim.

Alessandro konuşmak için ağzını açtığı anda, öğretmen boğazını temizleyerek herkesin dikkatini çekip araya girdi.

Not almaya başladığımızda derin bir nefes aldım. Kendimi toparlamak zorundaydım. ~Yalnız kalmaya alışkındım ve ~o herif~ ~kayıp olduğuna göre beni burada bulmasına imkân yoktu.

Gözlerimi kapatıp kendimi rahatlatarak ana geri döndüm. Dersin kalanı boyunca, beni huzursuz eden şeyi unutup Alessandro’yla gülerek şakalaştım.

Dersten sonra nihayet öğle yemeği vakti gelmişti.

Dolabıma doğru yürümeye başlarken Alessandro'ya, “Yemekhanede buluşuruz,” dedim.

Başını sallayarak, “Tamam,” dedi. Giovanni’yle bu sabah göz göze geldiğimizden beri bana bakmaya ya da benimle konuşmaya tenezzül etmemişti.

Dolabımın olduğu köşeyi döndüğümde, Malibu Barbie’nin bir çocukla öpüştüğünü fark edince duraksadım.

Omuzlarımı silkip dolabıma yürümeye başlarken gözlerimi devirdim. Dolabımın hemen önünde ~yiyiştiklerini fark ettiğimde içimden inledim.

Boğazımı temizlememe rağmen ikisi de istifini bozmadı.

Çocuğun omzuna dokunarak, “Pardon,” dedim. Sonunda birbirlerinden ayrıldıklarında açık mavi gözlerle karşılaştığım anda, onları rahatsız ettiğime pişman oldum.

Malibu Barbie, “Ne istiyorsun?” diye sordu. Yüzümü ona döndüğümde zafer kazanmış edasıyla gülümsediğini gördüm. Başımı iki yana sallarken geri çekilip, tekrar Giovanni’nin gözlerine baktım.

Gözlerimin dolduğunu hissederek, “Hiçbir şey, rahatsız ettiğim için üzgünüm,” dedim.

Gözümden bir damla yaş aktığını hissederken Giovanni başını çevirdi. Arkamı dönüp hızla yemekhaneye yürümeye başladım.

Yanaklarımdaki yaşları öfkeyle silerken, birinin arkamdan adımı seslendiğini duyunca durdum. Geri dönmeye zahmet etmedim. Kim olduğunu adım gibi biliyordum.

Karşıma geçip elime uzanmaya yeltendi ama elimi ondan uzaklaştırıp gözlerimi yere diktim.

Ağlamamın sebebi üzgün olmam değil, incinmem ve kendimi aptal gibi hissetmemdi.

Giovanni elime tekrar uzanarak, “Özür dilerim. Gerçekten ne diyeceğimi bilmiyorum,” dedi.

Bir adım geriye atıp homurdandım. Gözlerimi ona dikerek, “Neden? Birlikte değildik, sadece bir hatadan ibaretti,” dedim.

Gözlerinde incinmiş bir ifade görmemle o ifadenin yok olması bir oldu. Her zamanki boş ifadeyle bakmasını ve omuzlarını silkmesini izledim.

Ellerini ceplerine sokarak, “Evet, sanırım haklısın,” dedi. Başımı sallayıp yemekhaneye gitmek için etrafından dolaştım.

Dışarıda diğer çocuklarla oturan Alessandro’nun yanına geçtim. Dimitri ile Lorenzo’ya gülümserken Giovanni’nin yemekhaneye girip etrafa bizi aradığını gördüm.

Sonunda bizi fark edince başımı tekrar çocuklara çevirdim.

Alessandro onu neredeyse hiç dinlemediğimi fark edince, “Ne oldu?” diye sordu.

Duygusuz bir ifadeyle, “Hiçbir şey,” dedim.

Alessandro karşılık vermek için ağzını açsa da Giovanni boş tek sandalyeye oturunca hemen vazgeçti. Benim şansıma, boş sandalye benim yanımdaydı.

Alessandro’ya doğru kayarak yüzümdeki duygusuz ifadeyi korumaya özen gösterdim.

Dimitri, “Neredeydin?” diye sordu.

Giovanni, “Tuvaletteydim,” diyerek yalan söyledi.

Alaycı bir şekilde gülüp gözlerimi devirdim. O benden gözlerini kaçırırken diğer çocuklar bana şaşkınlıkla bakıyordu.

Lorenzo, “Che succede con lei?” diye sordu. (Onun nesi var?)

Gio, “Mi ha visto con Brittany,” diye cevap verdi. (Beni Brittany’le gördü.)

Ne konuştukları hakkında hiçbir fikrim olmamasına rağmen, koridorda olanlarla ilgili konuştuklarını tahmin edebiliyordum.

Alessandro ayağa kalkıp elimi tuttu. Beni ayağa kalkmam için çekerek masadan uzaklaştırmaya başladı.

Dönüp Dimitri ile Lorenzo’ya el sallarken, “Beni nereye götürüyorsun?” diye sordum. Giovanni soğuk bir ifadeyle Alessandro ile ellerimize baksa da bunu görmezden geldim.

Beni çekmesine izin verirken arkamı döndüm.

Dolabımın önünde durarak, “Brittany’le olanları duydum,” dedi. Brittany muhtemelen Malibu Barbie’nin adıydı. Dudağımı ısırarak başımı salladım.

Hiçbir şey olmamış gibi geçiştirerek, “Bunu atlatacağım,” dedim.

Yüzümü incelerken bir elini saçlarında gezdirdi. Ciddiyetle, “Tüm bunlar benim hatam. Sana çıkma teklifi etmesini istememeliydim,” dedi.

Şok içinde geriye bir adım atarak konuşmadan önce derin bir nefes aldım. Yavaşça, “Ondan benimle çıkmasını mı istedin?” diye sordum.

Kendinden utanarak, “Evet,” dedi.

“Ondan beni öpmesini de istedin mi?” diye sordum.

Bana bir adım daha yaklaşarak, “Hayır. Bunu o istedi, yemin ederim,” dedi.

“Neden ondan bana çıkma teklif etmesini istedin?” diye sordum.

“Birbirinize nasıl baktığınızı gördüm,” dedi.

“Yani birbirimize saf öfkeyle baktığımızı mı?” diyerek şaka yaptım.

“İlk konuştuğumuz zamanı hatırlıyor musun?” diye sordu.

Başımı sallayarak, “Evet, ben duştan çıkıp müzik açtığım zaman,” dedim.

“Peki ya otoparkta ona kafa tuttuğun zamanı?” diye sordu.

“Evet,” dedim.

“Sen arkanı dönüp giderken gerçekten gülümsedi. Söylediğimiz hiçbir şeyi duymuyordu, çünkü senin ona kafa tutmanı bir türlü aklından çıkaramadı,” dedi.

Zil çalınca başımı kaldırıp ona baktım.

Sınıfa yürümeye başladığımızda, “Sonuçta bunların hiçbir önemi kalmadı. Değil mi?” diye sordum.

Beni arkamdan takip ederek, “Bu işte bir bit yeniği var,” dedi.

Yumuşak bir tonda, “Ne demek istiyorsun?” diye sordum.

Sahte bir gülümsemeyle, “Hiçbir şey,” dedi. Bir dakika erken geldiğimiz için sınıfın kapısında durup bekledik.

Alessandro’ya döndüğümde, öğretmen gelene kadar konuşup gülüşmeye devam ettik. Omzumun arkasından bir şeye bakınca neye baktığını anlamak için döndüm.

Öğretmenin kapıyı açmasını bekleyen kuyruk dışında koridor bomboştu. Bize doğru yürüyen Giovanni’yle yüzleşmeye henüz hazır değildim.

Bu yüzden sınıfın kapısını açtım ama içeri girdiğim anda öğretmenin kanlar içindeki bedenini gördüm. Kendime engel olamayıp üst üste çığlık atmaya başladım.

Geriye doğru adım attığımda birinin göğsüne çarptım. Arkamı döndüğümde Gio’yu gördüm. Diğer öğrenciler sınıfa girip cesedin fotoğrafını çekmeye başladı.

Ilık gözyaşlarım yanağımdan süzülürken bana sarılarak beni kendine çekti. Öğrenciler içeri üşüşmeye başlayınca elimi tutup beni dışarı çıkardı.

Beni arabasına oturtup telefonunu çıkarak birini aradı.

“O yanımda. Birinizin onu arabayla eve götürmesi gerek,” dedi. Bunu söyler söylemez arabama baktığımda kalbimin paramparça olduğunu hissettim.

Arabasının kapısını yavaşça açıp arabama doğru yürürken arkamdan gelmeye başladı.

Arabamın önüne ilerlerken gözlerime inanamayarak, “Hayır,” diye fısıldadım.

Arabamın kaputundan, “’Ondan uzak dur. -B,’” diyerek sesli bir şekilde okudu.

Arkamı dönünce yüz ifadesinin sertleştiğini gördüm. Hışımla okula koşmaya başlayınca onu durdurmak için önüne atıldım.

“Çekil, Luna,” diye hırladı.

Usulca, “Hayır,” dedim.

Kollarını göğsünün üzerinde kavuşturarak, “Buna nasıl kızmazsın?” diye sordu.

“Sadece bir araba,” diyerek yalan söyledim. Sadece bir araba olsa da bunu bana belki de bir daha hiç göremeyeceğim biri vermişti ve onu bana hatırlatabilecek tek şey buydu.

Ama bana bu arabayı veren kişi de şiddete başvurmamı istemezdi. Belki intikam almamı isteyebilirdi ama kesinlikle şiddetten yana olmazdı.

“Luna,” diyerek lafa girdi.

Omuzlarımı silkerek, “Bir şey yok, yıkayıp çıkarabilirim,” dedim.

Yüzümü dikkatle inceledikten sonra yavaşça başını salladı. Beni arabasına geri götürürken, “Peki,” dedi.

O okulun otoparkından çıkarken oturduğum yolcu koltuğunda başımı cama yasladım.

Arabanın ağaçların yanından geçişini seyrederken uykuya daldığımı hissedebiliyordum. Derin bir nefes aldıktan sonra tamamen uykuya daldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok