Colt: Final - Kitap kapağı

Colt: Final

Simone Elise

Parmaklıklar Ardında

Scorp

Gardiyanın elinden kurtulmaya çalışırken, “Bırak lan beni!” diye bağırdım.

Pazen gömleğimin manşetinden tutup beni iteklerken, “İşleri zorlaştırma,” diye cevap verdi.

“Cehenneme kadar yolun var, aynasız!”

Karnıma inen copla iki büklüm oldum.

Orospu çocuğu işini biliyordu.

Beni susturmanın tek yolunun nefesimi kesmek olduğunu biliyordu.

Bu domuzlar kızım kim bilir neredeyken bağırmayı keseceğimi mi sanıyordu?

Geliyorum, Tess. Merak etme.

Nasıl yapacağımı bilmiyordum, ama oradan siktir olup gitmeye kararlıydım.

Koridorun ucundan gelen tanıdık sesin kulaklarıma dolmasıyla tüylerim diken diken oldu.

Colt’un, “Scorp, biraz sakinleşir misin?” dediğini duyunca içimde büyük bir öfke yükseldi.

Hücredeydi ve suratında yumruğumla yok etmek istediğim kendini beğenmiş bir sırıtış vardı.

Onun yüzünden o hâldeydik, hiç şüphem yoktu.

Doğru dürüst nefes alabiliyor olsaydım ona küfrederdim. Ne yazık ki kaburgalarıma aldığım darbe beni ciddi anlamda sersemletmişti.

Gardiyan beni sürükleyerek nezarethaneye götürüp Colt’un olduğu yere attı.

Adam kapıyı kilitleyip uzaklaşınca Colt, “Eski günlerdeki gibi, ha?” diye takıldı.

Dişlerimi sıkıp yüzüne ters ters baktım. “Siktir git.”

“Sana iyi etmişler, Scorp. Öyle kıvranıp da kendini acındırma.”

Colt Hudson bir kez daha sanki onun çalışanıymışım gibi bana emir veriyordu.

“Artık bana ne yapacağımı söyleyemezsin,” dedim.” Güçlükle nefes alıyordum. Doğrulup birkaç derin nefes aldım. “Yeleğimi teslim ettim. Unuttun mu?”

Colt alay edercesine gülüp duvara yaslandı. “Unutur muyum?”

Hapisteyken o kadar sakin kalabilmesine sinir olarak ters ters baktım. “Umarım bizi ispiyonlamamışsındır.”

Bizi buradan çıkarmanın bir yolunu bulmaya çalışıyor olmalıydı!

Colt kaşlarını kaldırıp, “İspiyonlamak mı?” diye sordu. “Senin bana yaptığın gibi mi? Beni idama mahkûm ettirdin, Scorp!”

Karnımda ağır bir taş varmış gibi hissettim, ama sebebi aldığım darbe değildi. Onu oracıkta boğmak istiyordum.

Bunu yapmak yerine sırtımı dönüp ellerimi saçlarımda gezdirdim.

“O sefer farklıydı,” dedim. “Summer içindi.”

Colt, “Tabii,” dedi. “Anlıyorum. Ailen için yaptın.”

Sesi alaycı değildi, beni kızdırmaya çalışmıyordu. Gerçekten samimiydi.

Tekrar ona döndüm, gözlerimi sakin gözlerine diktim.

Yüzünde beni kızdıran bir şey vardı.

“Dostum! Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun?”

Colt güldü. “Çünkü buradan defolup gideceğiz. Sen, ben, Violet, Summer. Tess… Burada çürüyüp gitmeyeceğiz, Scorp.”

Ellerimi parmaklıkların arasından geçirip dinleyen biri var mı diye bakındım. Etraf temizdi.

“Bak Scorp, kulübü boşver. Yeleği boşver. Daha büyük bir sorunumuz var.”

Öfkem ve midemdeki ağırlık hissi hafiflemişti.

Colt, “Kadınlarımızı kurtarmamız lazım,” dedi. Duyduğuma inanmakta güçlük çekiyordum.

Colt Hudson gerçekten de birilerini kulübünden daha önemli mi görüyordu?

Başımı sallayıp bitkin bir hâlde, “Siktir git,” dedim.

Enerjimi gardiyanlarla dalaşmak için saklamıyor olsaydım suratına bir yumruk patlatırdım. Kaçma girişiminde bulunurdum. Onlar beni en ağır şekilde cezalandırmadan önce küçük kızımın nerede olduğunu öğrenmek için elimden gelen her şeyi yapardım.

Colt bir adım öne çıkıp elini omzuma koydu. “Ben ciddiyim, kardeşim.”

Bak… Hâlâ kulüp ağzı kullanıyordu. Bana? Kardeşine? Gerçekçi olsana biraz!

Colt omzumu sıkarak, “Bizi buradan çıkaracağım,” diye güvence verdi. “Summer’a geri döneceğim, seni de Violet’a götüreceğim. Ama yardımına ihtiyacım var.”

Alay edercesine gülüp ağzımın kenarını kaşıdım. “Bir planın mı var?”

“Evet, var. Senin hoşuna gitmeyeceğini biliyorum, ama bence iyi plan.”

Ben daha bir şey söyleyemeden Colt devam etti. “Biz bir aileyiz. Yeleğimiz olsun ya da olmasın. Kulüp olsun ya da olmasın. Senin için gerekirse ölürüm. Ama ne biz ne de kadınlarımız ölmeyeceğiz.”

Çok şaşırmış ve gerilmiştim. Kendimi Colt’un gözlerinin içine bakmaya zorladım. Ondan ya da söyleyeceklerinden korkmak istemiyordum.

Uzun zaman önce kendime Şeytan’dan asla korkmayacağıma dair söz vermiştim.

Ama içten içe bir parçam onun haklı olduğunu düşünüyordu.

Belki de gerçekten aileydik.

Kız kardeşimin onunla ne kadar mutlu olduğunu görmüştüm. Colt’un onu ne pahasına olursa olsun koruyacağını biliyordum.

Sırtımı dikleştirip doğrudan gözlerinin içine baktım.

“Pekâlâ,” dedim. “Dinliyorum.”

Summer

Görünüşe göre Munozos’un, diğer polislerin beni ve Colt’u indirmek istediğinden daha fazla indirmek istediği biri vardı.

Sanırım o kişinin kim olduğunu anlamıştım.

Rosemary.

Kara Dul.

O bu kasabanın yeraltı dünyasının lideriydi.

Nezarethane biraz serinlemişti. Yanımda ince pamuklu elbisemin üstüne sarabileceğim bir battaniye ya da ceket gibi bir şeyler olmasını isterdim. Kollarımı göğsümde kavuşturdum, Colt’u düşünmeye başladım. Hep birlikte oradan çıkıp her şeyi geride bırakabilmek için dua ettim.

Tam o sırada başka bir polis nezarethaneye gelip bir kadını sürükleyerek hücreye attı. Kadın polise zorluk çıkarmamıştı.

“Violet…” diye mırıldandım.

Tanrım! Ona karşı ne hissedeceğimi, ne düşüneceğimi hâlâ bilemiyordum. Scorp onu seviyordu, ama Violet’ın geçmişini düşününce kim bilir neler yapabileceğini kim bilebilirdi ki?

Yine de hücrede yalnız olmamak iyi gelmişti.

Violet yüzüme bakıp, “İyi olmana sevindim,” dedi.

Bir elini boynuna atıp yüzünü buruşturdu.

Yanına koştum. “İyiyim de, sen iyi misin? Gardiyan falan mı vurdu sana?”

Violet elini salladı. “Bana bir şey olmaz. Daha önce Azrail’i görüp yanından geçip gitmişliğim var.”

Bana bakıp gülümsedi. “Aslında hepimiz öyle. Tıpkı Tess için çektiğim son tarot kartının ortaya çıkardığı gibi. Baş aşağı Majör Arkana.”

Göz devirmeden edemedim. Violet’la hiç anlaşamamamız tesadüf değildi. Çoğu zaman ne dediğini anlamıyordum.

“Violet, ben cadı dili bilmiyorum. O ne demek?”

Violet kocaman gülümsedi. Cevabı buz gibi, ama söyleme biçimi sıcaktı. “Ölüm.

Violet’ın kehanetlerinden hiçbiri daha önce beni etkilememişti, ama bu seferki ensemdeki tüyleri diken diken etmişti.

Tam o sırada Violet düştü. Yere yığıldı, nefes nefeseydi. Boğuluyormuş gibi boynunu tuttu.

“Violet! Yardım edin! Biri yardım etsin! Bir şey oldu!”

Bağırabildiğim kadar yüksek sesle çığlık çığlığa haykırdım.

“Lütfen! Yardım edin!”

Violet’ı iyi tanımıyor olabilirdim, ama kardeşimin onu sevdiğini biliyordum.

Bu durumda o da bizim ailedendi.

Kasılırken elini tuttum.

“Geçecek,” diye fısıldadım.

Ama söylediğimin gerçekliğinden ben de emin değildim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok