İyilik Meleği A.Ş.:Siren Tutsağı - Kitap kapağı

İyilik Meleği A.Ş.:Siren Tutsağı

F.R. Black

3. Bölüm

Homurdandım.

Sersemlemiş ve sarsılmış hissederek gözlerimi kırpıştırdım.

“Babacık! BAKSANAAAAA!”

Odağımı geri kazanmaya çalışırken gözlerimi kırpıştırarak sola doğru tökezledim. Kesilen nefesimle, “Bu kadarı…” dedim. Kalbim göğüs kafesimi delip geçecek kadar hızla atıyordu. “Çok fazla.”

İmkânsızdı.

Gerçek dışıydı.

Nefes alışımı yavaşlatırken eldivenli elimi yüzümde gezdirdim. Yavaşça etrafıma bakarken, tuzlu rüzgârın yüzüme vurduğunu hissetmemle daha önce hiç olmadığı kadar yoğun bir heyecan içimi sardı.

Dolly’nin, “Burası Boaba Körfezi!” diye bağırdığını duysam da etrafa bakarken gözlerime inanamamakla meşguldüm.

Yüzüme yavaşça bir tebessüm otururken, “Yok artık,” diye fısıldadım.

Gece gökyüzündeki ay ışığının parlaklığı, denizin üzerine vurarak onu dalgalanan bir cam gibi gösteriyordu. Bir uçurumun kenarında durmuş, karşımdaki dünyanın görkemine bakıyordum.

Gördüğüm Ay ya da artık hangi uyduysa, muazzam büyüklükteydi ve aşağıdaki dalgaların sesleri beynimdeki sisi dağıtıyordu.

Nefes nefese, “Çimdikle beni,” dedim.

Aniden sert bir şeyin bana çarptığını hissetmemle, şiddetli bir acı omzuma yayılarak beni sersemletti. Dolly’ye sert bir bakış atacakken ağzım açık kaldı. Sonunda ona bakmak aklıma gelmişti.

Haydi oradan!

Darmaduman makyajı, eksik tek dişi ve elindeki uzun gümüş tabancasıyla korkutucu bir liman fahişesini andırıyordu.

“Biraz önce bana onunla mı vurdun?”

Dolly anında delice bir kahkaha basarak belinden yere doğru eğilirken, tekrar doğrulduğunda nefes nefese hâlde kıstığım gözlerimin içine baktı.

“Yüzünü görmen lazım!” Normal hâlinin dengesiz bir insan versiyonu gibiydi.

Uzun sarı saçlarını iki taraftan örmüş, üzerine derin göğüs dekoltesine sahip yıpranmış koyu kırmızı bir elbise giymiş ve beline büyük bir silah kemeri takmıştı.

Vay anasını. Hokus Pokus filmindeki sarışın cadıya taş çıkarırdı.

“Şimdi gerçekliğe ikna oldun mu, babacık? Sana tekrar vurmamı ister misin?” Bu ihtimalden heyecanlanmış ve rahatsız edici bir şekilde tahrik olmuş görünüyordu.

Rüzgârın hızlandığını hissederken sırıtışımı saklayarak hızla, “Hayır,” dedim. “Sen zırdelinin tekisin, Dolly ve emin ol benden böyle bir şey duymak çok zordur.”

Heyecandan kocaman olmuş gözleriyle, “Teşekkür ederim!” diye ciyaklarken dudaklarını yaladı. “Görev çok eğlenceli olacak!”

Yabancı olduğum topraklara bakıp ilk hamlemin ne olacağını merak ederek iç çektim. Köstebeği bulmak için sadece üç ayım vardı ama eğlenmeye hevesliydim.

Küçük sırıtışıyla yanımda duran Dolly bana baktı. “Bu sadece başlangıç. Pierce sana yaşam haklarından bahsetti mi?”

“Evet.” Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. “‘Yaşam hakkı aktifleşsin,’ değil mi?”

Dolly beni başıyla onayladı.

Tam ona soru soracakken, yer bir şey çarpmış gibi gürültüyle sarsılınca ikimiz de kaşlarımızı çattık.

Geri çekilerek, “Ne oldu?” diye bağırdım.

Sarsıntıdan dolayı sağa doğru sendeleyen Dolly kulağına dokunduğu anda gözlerini kocaman açarken, sol elini sanki havada daktilo yazıyormuş ya da piyano çalıyormuş gibi hareket ettiriyordu.

Korku dolu bir ifadeyle bana bakarak, “Babacık!” diye bağırdı. “KOŞ! KIRMIZI ALARM! GERİ ÇEKİLİYORUZ! Ateş altındayız.”

Kulakları sağır edecek şiddette bir çatırtı duyuldu.

Saf adrenalinden nabzım yükselirken, ayağımın altındaki zeminin kaydığını hissedince, “Sikeyim!” diye bağırdım.

Yere baktığımda, yerin kelimenin tam anlamıyla gök gürültüsünü andıracak bir ses eşliğinde yarıldığını gördüm.

Geriye doğru atlamak için dönsem de aniden şiddetli bir GÜM sesi duymamla her şeyin çok hızlı geliştiğini fark ettim.

Ayağımızın altında artık kaya ve sağlam bir zemin olmadığı için Dolly’yle havada süzülürken bağırmaya başladık.

Öf, sikerler.

~“Yaşam hakkı aktifleşsin!”

**

Sesler duyuyordum.

”Uyandın mı, Jensen?”

~Sersemlemiş hâlde gözlerimi kırpıştırdım. Tekrar homurdanarak etrafıma baktığımda, tahminime göre İyilik Meleği A.Ş.’de bulunduğunu düşündüğüm bir odada beyaz bir kanepede oturduğumu gördüm.

Ne olduğunu anladığımda küfrederek kaba bir gülümsemeyle bir dakikalığına gözlerimi kapattım. “Ben ne yaşadım öyle?”

Görevdeki ilk beş dakikamda kahrolası yaşam haklarımdan birini kullanmıştım.

Pembeye çalan mor gözlere sahip bir kadın karşımda duruyordu. “Ben April. Pierce birazdan burada olur. Baş ağrın birazdan geçer, üzgünüm. Kahve ister misin?”

Başımı onaylarcasına sallayarak etrafıma bakındıktan sonra April’a döndüğümde ilgimin ve merakımın uyandığını hissettim. Sergilediği klişe inek arketipine neredeyse kendimi tutamayıp gülecektim.

Başımı yana eğerek onu izlerken, ani ilgim karşısında yanaklarının pembeleştiğini gördüm. Gözlerini yavaşça gözlerimin içine dikerek hafifçe gülümsedi.

“Pierce’ın eli kulağındadır.”

“Bunu zaten söyledin.”

Başını gülerek iki yana salladı. “Doğru. Ama Pierce çok öfkeli. Aslında her zaman sakindir, bu yüzden,” diyerek yüzünü buruşturdu. “Sinirlendiğinde biraz korkutucu birine dönüşüyor.”

Tek kaşımı kaldırdım. “Yaşam hakkımı kullanmama mı kızdı? Benim hatam değildi.”

Bir patlayıcı uçurumun kenarına düştüğü anda kendimizi orada buluvermiştik.

“Biliyorum. Sanırım belge işlerinde ve çıkış izninde bir aksilik çıkmış.” Komik bir yüz ifadesiyle gözlerini devirerek elini havada geçiştirircesine salladı.

“Aksilik mi?”

Odanın cam duvarından bir şeyler izliyormuş gibi dalgın görünen April sonunda cevap verdi.

“Evet,” derken bana baktı. “Çok saçma. İMA çok fazla kısıtlama altında ve olur da Zora ile Pierce aptalca bir hata yaparsa, ikisi de yetersizmiş gibi görünecek, ki saçmalığın daniskası!”

“Pierce bir dâhi, asla hata yapmaz! Yöntemleri rahatsız edici olabilir ama o bir ~dehadır~. ~Özellikle de Beta görevlerinde son zamanlarda pek çok sorun yaşıyoruz.”

Duraksayıp ses tonunu alçalttığında yüzündeki hayal kırıklığını görebiliyordum.

“Her şey, sırf konsey şeffaflık talep ettiğinden İMA’dan daha fazla gözetmen işe almasını istediği için, Zora’nın yeğeninin Beta ve Alfa görevlerini seyretmek için gemiye gelmesiyle başladı.”

“Çok uzun zamandır Alfa görevlerini ve şirketi ele geçirmeye çalışıyorlar, bu da beni çok kızdırıyor!” Birden kıpkırmızı kesildi. “Özür dilerim, böyle içimi dökmemeliydim!”

April bana bunları anlatmaması gerektiğini bildiği için ağzını kapattı.

Anlattıklarını ilgi çekici bulduğum için onu cesaretlendirerek, “Dök içini, April,” dedim. “Peki, kimmiş bu yeğeni? Onu senin için öldürmemi ister misin?”

Bunun üzerine güldü. Hafif, iç ferahlatıcı ve oldukça hoş bir kahkahaydı. April kötücül bir lanetmiş de onun ismini andıktan sonra biri dehşet içinde çığlık atacakmış gibi bir tavırla, “Vincent,” dedi.

Düşünceli bir ifadeyle, “Hmm,” dedim. “Sence bu Vincent işleri sabote etmeye çalışıyor olabilir mi?”

Niyet okumakta üzerime yoktu.

“Evet.” April gözlerimin içine bakınca, gözlerinin yavaşça mavimsi bir renge dönüştüğünü gördüğümde şaşırdım.

“O konseyin vekili, çok güçlü. Onların altın çocuğu. Ondan nefret ediyorum. Ama diğer herkes ona BAYILIYOR. O yapmacık biri ve bunu görebilen tek kişi benmişim gibi hissediyorum!”

“Hoş, Zoya da ondan nefret ediyor. Pierce’ın yerini almak istediği için Pierce’ın da ona katlanamadığını biliyorum.” Cam duvardan dışarı baktı. “Pierce’ı apaçık kıskanıyor.”

İnek görünümlü April’dan hoşlandığımı fark ederek düşünceli bir tavırla başımı salladım. “Ben de insanları senin gibi iyi okurum, senin sezgilerine güveniyorum. Herif dangalağın tekine benziyor.”

April kollarını pek hoş görünmeyen gri takım elbisesinin üzerinde kavuşturup duvara yaslanırken, “Dangalağın ne demek olduğunu bilmiyorum ama sanırım ona uyacak bir tanım,” dedi.

“Beni dinlediğin için teşekkürler. Pierce birazdan burada olur ve Dolly de hızlı bir tarama için personelin yanında.” Gözlerini devirerek derin bir nefes verdi.

Tek kaşımı kaldırıp kendime engel olamayarak onu inceledim.

Büyük gözlüklerinin altındaki narin yüzünün hatlarına baktım. Sonra pahalı görünse de doğru kalıp ve bedende olmayan kıyafetlerini inceledim.

Vücudu kıvrımlı olabilirmiş gibi görünüyordu, bu yüzden o takımın altında seksi bir vücut saklıyor olmasını hiç yadırgamazdım.

Onu kolayca okuyabildiğim için kıyafetlerini bir maske olarak kullandığını fark ettim.

Tuhaftı.

Odanın cam duvarından diğerlerine baktım. Laboratuvar önlüğü giymeyen tüm çalışanlar kusursuz giyinmişti. Kıyafetlerinin özel dikim olduğu belliydi.

Bu odada bana refakat ettiğine göre daha yüksek bir mevkide olduğunu tahmin ettiğim April’a baktım.

Neden böyle bir takım elbise giymişti?

Normalde asistanları analiz etmesem de eğreti kıyafetleri anında gözüme çarpmıştı. Okumayı öğrenmeden önce Bruna ile insanları inceliyordum. Artık içime işlemiş olmalıydı.

Güzel kemik yapısı ve egzotik göz rengine sahip yüzünü inceledim. Yine de herkesin ilk bakışta çirkin gözlüklerini fark ettiğini söylemem gerekirdi.

“April,” dediğimde, onu incelediğimi biliyormuş gibi başını yavaşça çevirip bana baktı.

Tekrar usulca, “Kahve ister misin?” diye sordu.

Lafı dolandıracak vaktim yoktu. “Neden kötü kıyafetlerinin ardına saklanıyorsun? Geçmişte yaşadığın travmalar yüzünden mi? Sosyal anksiyeteden mi? Görüntüne dair algı bozukluğundan mı?” Bruna gibi konuştuğumu fark edince yüzümü buruşturdum.

Sorularımın üzerine yüzü kıpkırmızı oldu.

Bir kargaşa duymamla camdan baktığımda, Pierce’ın sinirli görünen bir avuç insanla odaya doğru yürüdüğünü gördüm.

Kahretsin, April haklıydı. Aklı başındaki Pierce öfkeliydi.

Kapı açılırken, dehşete düşmüş April başını eğerek odanın köşesinde durdu. Pierce kulaklığına dokunarak odaya girdi.

“İptal et! Derhâl izin istiyorum!” Pierce dinlerken önce bana sonra da arkamdaki duvara baktı. “Ona cehennemin dibine kadar yolu olduğunu söyle, izni hemen ayarla!”

Kaşlarımı çattım.

Pierce iç geçirerek bana baktı. “İlk beş dakikada bunun olacağını tahmin edemezdin,” dedi. “Yaşam hakkını geri alacaksın.”

Kapı aralığından bir erkek, “Kurallara aykırı, Pierce,” dedi. “Kod R’nin ihlali…”

Pierce, küstah bir ifade takınmış adama dönerek, “R1452,” diye araya girdi. “Sakın zekâmı hafife alma. Yaşam hakkını geri alacak. Onun hatası değildi.”

Odaya sessizlik çöktü.

İçten içe kıkırdadım. Sarı saçlı adam garip bir şekilde Pierce’ın tuhaf bir kopyası gibiydi. Yine de ne onun kadar uzun boylu ne de yakışıklı veya otoriterdi.

Bu o dangalak Vincent olmalıydı.

Enteresandı.

Hızlı bir analiz yaptım.

Pierce’ın aksine koyu renk gözlerinin olduğunu görünce, saçlarını sarıya boyadığını tahmin ettim. Bronzlaşmış yüzündeki yapmacık gülümsemesini izledim.

Lanet olsun, April haklıydı. Ona baktığımda bana imalı bir bakış attı. Çok hızlı olsa da onu açık ve net şekilde okumuştum. Aradığımız adam buydu.

Vincent alaycı bir tavırla gözlerini belertti. “Çıkış işleminin altına imzayı atan sensin, üzgünüm, oyunun kuralı bu. Hata yaparsan ajanların zarar görür.”

“Sadece modaya odaklanmak için Alfa departmanında bir şeyler ayarlamamı istersen yardımcı olabilir…”

Pierce, Vincent’in yakasına yapışıp onu etkileyici bir güçle duvara yapıştırdı.

Pierce onu daha tehlikeli gösterecek derecede bir sakinlikle, “Yaşam hakkını geri alacak. O çıkış işlemine imza atarak böyle bir şeyi kabul etmedim,” dedi.

Vay. Helal olsun Pierce.

Bunu izlerken eğlenmediğimi söylersem yalan söylemiş olurdum.

Pierce boğazını sıktığı yalakayı yere indirerek, “Yeni bir çıkış işlemi yapmam gerek. Şimdi ben işimi yaparken ayak altında dolaşmazsan,” diye tısladı.

Vincent utançtan kızaran yüzüyle takım elbisesini ve kravatını düzeltti. Sırıttım. Yüzündeki ifadeyle altına pislemiş gibi görünüyordu.

“Bunu İK’ye bildireceğim Pierce, söylediklerimi unutma. İpini koparmış gibi davranırsan burada günlerin sayılı. Kimse vazgeçilmez değildir,” diyerek onu tehdit edip ardından gelen birkaç adam eşliğinde odadan çıktı.

Vincent tam kapıdan çıkacakken omzunun arkasından baktıktan sonra omzunu kapının çerçevesine çarpınca küfredip sanki bu onların suçuymuş gibi önündeki adamları azarladı.

Pierce elleri belinde onun gidişini seyretti. “Pam, acil çıkış işlemi istiyorum. Koordinatları yükledim. Vincent ve Miras Birliği müdahale etmeden önce Dion’a ulaş.”

April’ın yüzünün kızarması ve Pierce’ın onun adını yanlış kullanması karşısında kaşlarımı çattım. “Tamam, efendim!”

Pierce’ın taktiklerine kıkırdarken ona gittikçe kanımın ısındığını hissettim. İMA’da olmak çok eğlenceliydi. Neredeyse göreve dönüp Vincent dramasını kaçıracağım için üzülecektim.

Pierce bana dikkatlice baktı. “Bunu tekrar yapmaya hazır mısın?”

Göz bandımı düzeltip kollarımı esneterek sakince, “Elbette,” dedim. “Anladığım kadarıyla cennette bir sorun var.”

Pierce gülümsese de bunu komik bulmadığını görebiliyordum. “Herhâlde anlayacaksın,” dedi. “Jensen, büyük hareketler yapman lazım. Bu görevi kazanmamı istemiyorlar.”

Bana doğru yürürken bakışlarındaki duyguyu görebiliyordum. “Saldırgan davranıp kuralların içinden geçmelisin,” diye fısıldadı.

“Sırf benim seçimim olduğun için seni saf dışı bırakmak istiyorlar. Ve o ahmak benim seçimlerimde her zaman haklı olduğumu bilir.”

Ben onun seçimi miydim?

Bir saniye.

Her zaman haklı mıydı? Hangi konuda? Kazanma konusunda mı?

Pierce, “Seni Dolly’yle eşleştirmemin bir nedeni var, şimdi gidip köstebeği bul,” diyerek devam etti. “Seni kendini ortaya koyabileceğin mükemmel bir pozisyona yerleştiriyorum.”

Kendimi hazırlayarak temkinle, “Bu ne anlama geliyor?” diye sordum.

Dudağını büzdü.

“Buna sen karar vereceksin. Her şeyi ortaya çıkarmak için sana ~ihtiyacım var, Jensen. Oyuncularımızdan birinin bu görevi sabote etmek için Miras Birliği için çalıştığına dair şüphelerim var.”

“Ah, işler gittikçe sarpa sarıyor,” diye mırıldandım. “İsteğin benim için emirdir.”

Hainin kim olduğuna dair tahminlerim vardı.

Pierce tekrar kulağına dokunarak, “Seni seçtiğim için hedefsin, lütfen dikkatli ol,” diye uyardı.

Omuzlarımı silktim. “Korkmuyorum Pierce, inan bana.” Onunla yeni tanışmış olmama rağmen Pierce’ı ve şirketini korumak için yoğun bir istek besliyordum. Boynumu kütlettim. “Ben hazırım.”

“Peki.” Pierce sırıtarak doğrulup kulağına dokundu. “Pozisyon konusunda sana yardım edeceğim, madem öyle onların oyununu ben de oynarım.”

Pierce, April’a bakarak onu işaret etti. “Dion hazır mı? Adın neydi senin?”

April kocaman gözlerle sanal ekranını kurcaladı. “Şey! April, efendim! Evet, son beş için hazır vaziyette.”

“Amanın!” diye bağırdıktan sonra, “Çıkış ŞİMDİ, özür dilerim!” dedi.

Pierce bir şeyler söylese de tek görebildiğim karanlıktı.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok