Lora De La Cruz
SERENA
Bir hafta sonra, Serena ile Amanda kampüsün karşısındaki Öğrenci Merkezi’ne doğru yürüyordu. Serena’nın kaygılarına rağmen üniversite yaşantısı iyi gidiyordu ve bugün canı iyi bir kahve içmek istiyordu. Küçük kasabasından ayrıldığından beri iyi bir sütlü kahve içmemişti. O restoranın kahvesi müthişti.
“Haydi ama Amanda. Ana caddedeki şu küçük kafeye gidemez miyiz? Herkes oranın kahvelerinin ve tatlılarının enfes olduğunu söylüyor. Okulun kahvesinden bıktım.”
Amanda itiraz edemedi. “Onun yerine Lokal Kafe’ye gidelim. Yürüyerek gidebiliriz. Şimdi hiç araba süresim yok.”
Serena ile Amanda, Lokal Kafe’ye giderek tarçınlı sütlü kahve sipariş edip kapının önündeki masalardan birine geçti. Amanda hava serin olduğu için kapüşonlu hırkasının fermuarını çekerken, “Böyle dışarıda oturamayacağımız ve bir yerlere yürüyerek gidemeyeceğimiz günlere yakında veda edeceğiz. Havanın soğumasına çok yok,” diye uyardı.
Serena başını salladı.
Kahvelerini bitirip koyu bir sohbete daldıklarında, bir adamın sandalyesinin arkasını Serena’nın sandalyesine çarpmasıyla Serena sarsıldı. Adam, “Ah, çok özür dilerim,” diye mırıldandı. Serena’yı görünce elini uzatıp, “Seni tanıyorum! İkimiz de muhasebe dersi alıyoruz. Arkada oturuyorsun,” diye ekledi.
Adam bayağı bir sırıtışla Serena’ya bakıyordu. Serena adama gülümserken kokusunu fark etti. O bir kurt adamdı ama Dağyarı Sürüsü’nden değildi.
“Ben Ja…”
“Bir problem mi var?”
Sesi tanıyan Serena irkildi. Alfa Sebastian, Amanda’nın arkasından gelmiş olmalıydı.
Alfa’nın aurasını fark eden adam, Serena’ya uzattığı elini hemen geri çekti. “Hayır, efendim. Sadece sandalyesine çarptım. Dikkatsizliğime geldi.”
Serena adamın bu denli huzursuzlanmasını anlamlandıramadı. Adamı rahatlatmak için, “Tanıştığımıza memnun oldum. Ama bizim kampüse dönmemiz gerekiyor,” dedi. Serena çantasını alınca mesajı alan Amanda da kendi çantasını kaptı.
Adam ters yöne doğru uzaklaşırken Sebastian doğrudan Amanda’ya döndü. “Neden kampüsten ayrıldınız? Şehirde tek başınıza dolaşmamanız gerektiğini biliyorsunuz. Ya haydutlardan biri kokunuzu alırsa?”
Amanda gerildi. “Üzgünüm, Alfa. Sadece iyi bir kahve içmek istedik ve kafe kampüse yakın olduğu için sorun olmayacağını düşündüm.”
Serena, “Benim hatamdı,” diye araya girdi. “Ben üsteledim. Şehirde haydut tehlikesi olduğunu bilmiyordum.”
Sebastian bir süre ona baktıktan sonra iç geçirdi. “Grup hâlinde gezmeniz daha iyi olur. Öylesi daha güvenli. Sizi kampüse kadar götüreyim.”
Serena bunun tuhaf olduğunu düşünse de karşı çıkmadı. Asla yalnız dışarı çıkmayan Alfa Sebastian arkasını dönüp iki savaşçıya başıyla işaret verdikten sonra iki kızla beraber kampüsün yolunu tuttu.
Bir dakika sonra Serena ona dik dik baktı. “Dövüşebileceğimi biliyorsunuz, Alfa. Yani bir sorun çıkarsa. Amanda da iyi bir savaşçı, o da gayet karşılık verebilir.”
Sebastian, “Senden şüphem yok, Serena,” dedi. “Sadece sizi sağ salim kampüse bırakmak istiyorum, sonra gideceğim. Zaten şehirde işim var.”
Sonrasında sessizce yürüyüp kampüse vardıklarında el sallayarak vedalaştılar. Sebastian gittikten sonra Serena kuzenine döndü. “Bu sence de biraz garip değil miydi?”
Amanda omuz silkti. “Evet, biraz. Bilmiyorum. Belki de şehirde haydut saldırıları olmuştur. Gerçi babam bu işlerle ilgilenmesine ve nerelerin güvenli olduğunu bana söylemesine rağmen hiç böyle bir şey duymadım. Yine de…” diyerek duraksayıp Serena’ya döndü. “Alfa’nın son zamanlarda antrenmanlarımızı çok daha sık izlediğini fark ettim. Yeterince yoğun çalışmadığımızdan mı endişeleniyor yoksa özellikle bir savaşçıyı mı izliyor emin değilim.”
Serena tek kaşını kaldırdı. “Enteresanmış. Kimi izliyor olabilir?”
Amanda kıkırdamaya başladı. “Cidden bilmiyor musun? Vay be. Ben de erkeklerle büyüdüm diye onlardan bihaber olanın kendim olduğunu sanırdım.”
Serena birden yürümeye devam edince Amanda ona yetişmek için koştu. Kuzeni, “Söylediğime mi alındın?” diye sordu.
Serena cevap vermedi. İngiliz Edebiyatı dersinin yapılacağı binaya girerlerken tek söylediği, “Derse geç kalıyoruz,” oldu.
Sonrasında o günkü dersleri bittiğinde Serena otoparka doğru ilerleyip kuzeninin arabasına yaslandı. Kampüs bile tehlike arz edebileceği için temkinli olması gerektiğini düşünerek kuzenini beklerken etrafı kolaçan etti.
Kampüs alanında pusu kurulacak pek çok nokta ve dağlara uzanan sık ağaç hatları vardı. Hatta Amanda’yla geçen hafta dağlara koşmaya gitmişlerdi. Yine de Serena, Alfa’nın söylediklerini göz önünde bulundurarak bunu yakın zamanda tekrarlayamayacaklarının farkındaydı.
Serena tam arkasından Amanda geliyor mu diye kontrol etmek için arkasını dönerken Botanik binasının duvarına yaslanmış birini fark etti. Keskin kurt adam gözleriyle onun kafedeki adam olduğunu görünce şaşırdı. Adam doğrudan ona bakıyordu. Serena’nın dönüp ona baktığını görünce hafifçe sırıttıktan sonra duvardan uzaklaşıp binaya girdi.
Serena, Hah… İşte bu garipti. Ya da sadece tesadüften ibaretti, ~diye düşündü.
Tam o anda Amanda enerji dolu bir hâlde zıplayarak arabanın yanına geldi. “Haydi eve gidelim. Şarap içerek muhasebe sınavına çalışabiliriz. Bunu başka türlü kaldırmam mümkün değil.”
Serena gülerken arabaya bindiler. Dağyarı’na doğru yola koyulurlarken adamın onu seyrettiği noktaya tekrar dönüp bakmamayı tercih etti.