Frankie Nero
ALEJANDRO
Hemen kendisiyle görüşmemi isteyen babama, “Mesajını aldım,” dedim.
“Si,” dedi. “Şu kadın… Neredeyse ona çarpıyorduk. Yola atlayıp bayıldı. Neyse ki çarpmadık. İyi olduğundan emin olmak istedim.”
“Kim o?” Yataktaki kadının neye benzediğini hatırlamaya çalıştım. Hoş biriydi ama tanımıyordum. Babam sıradan bir yabancı için yolunu değiştirmezdi.
“Kim olduğu önemli değil,” dedi. “Benim kim olduğum önemli. Ben etrafımdaki insanların başına gelenlerin sorumluluğunu üstlenen bir adamım.”
Sözleri beni şaşırttı. Boşuna telaşlandığımı fark ettim. Babamı bulmaya çalışıyordum çünkü benden ne istediğini bilmem gerekiyordu. Sadece, ilgilenmemi istediği bir şey olduğunu söyleyen bir mesaj bırakmıştı. Şimdi sorumluluktan bahsederek mesaj vermesi, beni rahatsız ediyordu.
Etrafımdaki insanlarla ilgilenmek için gerçekten çaba sarf ediyordum~.~ Bunu bana hatırlatmasına gerek yoktu.
İnsanlar onu Gonzalez Elektrik Sanayi’nin milyarder başkanı ve tek sahibi Armando Gonzalez olarak tanıyordu. Güç ve karizma timsali bir adamdı. Bu nedenle, nadiren ortaya çıktığında bu imajını dışarıda da koruyordu.
Ama onun gerçekte kim olduğunu biliyordum.
İçten içe ne kadar perişan olduğunu biliyordum.
Ben de aynı şey yüzünden perişandım. Annem, ben küçükken ikimizi de terk etmişti. Rol modelim olan babamı öyle donuk, kalbi kırık görmek beni çok üzmüştü. Beni bugün olduğum adam olmaya iten şey hissettiğim acı ve öfkeydi.
Babama ne kadar hayran olsam da onunla aynı kaderi paylaşmamaya yemin etmiştim. Bir kadına asla onun gibi, âşık olmayacaktım. Elbette, kadınlarla takılmayı seviyordum. Ama ne zaman hoşlandığım biriyle karşılaşsam doğmamış çocuklarımızın yüzlerini hayal ederdim. Bu, ne yaptığımız konusunda net olmamı sağlıyordu. O çocukları da incitmek istemediğimden kadınlarla arama mesafe koyuyordum. Kalbimi aşka kapatarak babamla ve işiyle ilgileniyordum.
Şimdi bir hastane koridorunda duruyorduk. İş toplantısı için pek uygun bir yer değildi. Tavan çok alçaktı ve tepemizdeki floresan lamba cızırdıyordu.
“Beni iş için mi çağırdın, padre?”
“Yarınki toplantı için hazırlıklar tamamlandı mı?”
“Evet,” diye cevapladım.
Ondan sonra bir şey söylemedi. Belli ki başka bir şey daha vardı.
“Hepsi bu kadar mı, padre?” Kendimi ona karşı sabırlı olmaya zorladım. Beni çoğu zaman sinirlendirse de babamı severdim.
“Hayır.” Yeşil, hayat dolu gözlerinde güçlü bir ifade vardı. Bir de sanki muzip bir parıltı…
“Önümüzdeki hafta Belediye Sarayı’nda bir bağış etkinliği var. Eski dostum Don Horacio da orada olacak. Kendisi diğer büyük bağışçılardan biri. Seninle tanışmak için sabırsızlanıyor.”
“Kabul etmeliyim ki uzun zaman oldu,” dedim. Babam çok fazla insan tanıyordu.
“Evet,” dedi. “Seni son gördüğünde çok küçüktün. Seninle kısa bir sohbet etmeyi umuyor.”
“İş hakkında mı?”
“Büyük ihtimalle. Zaman geçtikçe beni daha fazla temsil etmeni bekliyorum.”
“Biliyorum, padre. Sen nasıl istersen.”
Gitmek için arkamı döndüm. Konuşma sanki bitmemiş gibiydi ama belki de babam odadaki kadının kahramanı olmaya bir an önce geri dönmek istiyordu.
“Bir şey daha var,” diye seslendi.
Durakladım. “Evet, padre?”
“Etkinliğe yanında birini getirmeni istiyorum,” dedi.
“Bir flört gibi mi?” Biraz dehşete düşmüştüm ve böyle bir talepte bulunmasına şaşırmıştım. Babam kız arkadaşlarımdan hiç hazzetmezdi. “Bunun bir akşam yemeği değil de bağış etkinliği olduğunu sanıyordum,” dedim.
Babam, “Haklısın,” deyip bana doğru yürüdü. “Yansıtman gereken imajı ona ve diğer herkese yansıtmanı istiyorum. Sen beni temsil ediyorsun ve sonsuza dek genç bir adam olarak kalmayacaksın.”
Bakışlarında derin bir anlam vardı.
“Padre, biliyorsun ki ben...” diye itiraz etmeye başladım. Bunu yüksek sesle söylemek istemiyordum ve duymasına gerçekten gerek yoktu. Ciddi bir ilişkimin olmadığını biliyordu.
Sözümü kesip, “Alejandro, ben artık yaşlandım ve duygusal durumum her geçen gün daha da kötüleşiyor. Yıllar önce olanları hâlâ atlatabilmiş değilim,” diye iç çekti.
Gözlerimin içine bakarak, “Onu unutamadım,” diye ekledi.
İçten içe öfkelendim. Babam bunu asla açık açık söylememişti. Annemi kastettiğini biliyordum ve kendi acısını benimkinden daha büyük görmesine biraz içerledim. Onun karısı olabilirdi ama benim de annemdi. Bizi terk ettiğinde ben de annemi kaybetmiştim.
Ama babama saygı duymak zorundaydım bu yüzden başımı salladım, dilimi tuttum.
“Kadınlarla gezip tozmanın sana bir faydası yok. Yakında otuz olacaksın. Artık bu yaşam tarzına bir son vermelisin. Benden daha iyisini yapabilirsin. Seninle insan içine çıkabilecek bir kadın bulmalısın. Düzgün birini... Bu, sonsuza kadar sürmeyecek. Kendini pratik yaptın say. Düzgün bir kız bulmak için bir haftan var.”
Bu sözlerin ardından, omzumu sıvazlayıp hastane odasına döndü.
Yumruklarımı sıktım. Randevu mu? Neden bir randevu getireyim ki? İlişkilerden hoşlanmadığımı çok iyi biliyordu. Bana göre zaman kaybıydı. Kadınlar sadece tek bir şeyden anlardı. Para... Bir bal arısı çiçeğe nasıl çekiliyorsa onlar da benim parama çekilirdi. Yakışıklı olduğumu biliyordum ama kadınlar benim için sadece bir oyuncaktı, tatmin aracıydı.
Tam o sırada telefonum çaldı. Çıkarıp ekrandaki arayan kimliğine baktım. Natalie arıyordu.
“Tam da oyuncak demişken,” diye mırıldandım. Acilen babamın kabul edeceği birini bulmam gerekiyordu bu yüzden telefona sarıldım.
“Merhaba.”
Seksi sesi hattın diğer ucunda çınladı: “Alejandro? Ben yine seni özlemeye başladım. Sana ihtiyacım var.”
Beni şimdiden sinirlendirmişti. “İş günlerinde aramayacağına dair bir anlaşma yaptığımızı sanıyordum. Daha günlerden salı. “ Hayal kırıklığı içinde burnumun tepesini sıktım.
“Biliyorum ama çok uzun zaman oldu.”
“Seni geçen hafta sonu yeterince eğlendiremedim mi?”
“Benim standartlarıma göre çok uzun zaman oldu. Biliyorsun ki beni kimse senin gibi tatmin edemiyor.”
Ciddi olduğunu hissediyordum ama onun gibi kadınlara asla inanmazdım. Muhtemelen bunu sekiz haneli maaş alan her erkeğe söylüyordu. Düzenli olarak test yaptırıyor olsam da kadınlarıma başka kimlerle görüştüklerini sormazdım.
Bağış gecesine onu götüremezdim. Beni toplum içinde utandırmazdı ama babamın ondan nefret edeceğini biliyordum. Natalie sadece tek bir şeyde çok iyiydi ve benim de biraz stres atmaya ihtiyacım vardı. Ona katlanıyorsam bu, sadece o çıldırtıcı kıvrımları ve sevişirken yaptığımız kirli konuşmalar sayesindeydi. Geri kalan hiçbir yönden işe yaramazdı.
“Vibratörlerin kesmiyor mu?” diye sordum. Şimdi o kirli konuşmalarını biraz duymak fena olmayabilirdi.
“Alejandro!” Sesi biraz sert çıktı.
“Tamam. O otelde bir oda ayırt ve işin bitince bana numarayı mesaj at. Hemen geliyorum,” dedim.
“Teşekkür ederim, bebeğim!” diye ciyakladı.
“Her neyse,” deyip kapattım.
Tam arabaya yürürken tereddüt ettim. Etkinlik için uygun bir randevu bulmamı istediği ve bunu yapmam için sadece bir hafta verdiği için babama hâlâ kızgındım.
O kızın yattığı odanın kapısını açtım. Babamla işim bitmemişti.