Ateşli Arayış - Kitap kapağı

Ateşli Arayış

A. Duncan

Komşu Dedektif

RAYNA

İki günden fazla aralıksız yolculuk yapmama rağmen sonunda rahatlamış ve bitkin bir şekilde eyalet sınırına vardım. Çok uzak değildi. Alabama’daydım ve güneşin gökyüzündeki konumuna bakılırsa ikindi vaktiydi. Gösterge panelindeki saat de bunu doğruluyordu. Yaşlı Bayan Gordon’a bir saat içinde orada olacağımı, kiralık evin anahtarlarını almak için onunla buluşacağımı söylemiştim. Sıcak bir duşa hasrettim.

Miles’ı terk edeli birkaç ay olmuştu. Şehirdeki en iyi avukatlar için çalışmanın tek avantajı çabuk boşanabilmekti. Kocamın ilişkisini öğrendikten sonraki günü hem kendi banka hesaplarımı hem de onunkilerin çoğunu boşaltarak geçirmiştim. Yirmi yıldan sonra bana borçluydu.

Tüm hesaplarımı kapatıp başka bir bankada yeni hesaplar açtım, iş yerindeki İnsan Kaynaklarını yeni değişikliklerden haberdar ettim. Onlara yeni adresimi de verdim. İster inanın ister inanmayın ama patronum, ben oğlumla ile ikimizin bundan sonra ne yapacağına karar verene kadar, kiralık dairelerinden birini bize verdi.

En zoru da tüm bunları Logan’a açıklamaktı. Babasıyla neden ayrıldığımızı kavramakta zorlanıyordu. Tıpkı benim gibi, o da ailemizin güçlü ve her yönden sevgi dolu bir aile olduğunu düşünüyordu bu yüzden elbette hem çok üzülmüş hem çok şaşırmıştı.

Boşanma işlemleri tamamlandıktan sonra patronum Bay Bigham, bana uzun bir tatile çıkmamı söyledi. Önümde bir sürü boş günüm vardı bu yüzden biraz düşündükten sonra neden olmasın diye düşündüm.

Logan şu an futbol kampında olduğundan New York’ta tek başıma amaçsızca dolaşmak ya da evde boş boş yatmak yerine, internete girip ailemin evine yakın yerlerdeki kiralık evlere baktım. Onlarla telefonda konuşuyorduk ama hayatlarımız o kadar yoğundu ki Alabama’dan ayrıldığımdan beri onları ziyaret edememiştim.

Şimdi, evime geri dönüyordum.

Yolun bu kısmı çok ıssız olduğundan hava kararmadan önce kasabaya varmak istiyordum. Tek gördüğüm etrafımdaki uzun ağaçlar ve ara sıra gözüme takılan at ya da inek sürüleri idi. Güneyde olmanın nasıl bir şey olduğunu unutmuştum. Hava daha temiz olsa da sıcak bunaltıcıydı. Neyse ki arabamda iyi bir klima vardı.

Hangisi daha kötüydü bilmiyorum, New York’ta kışın yağan kar mı yoksa güneyde neredeyse yıl boyunca süren nem mi? Alabama’da kışın ortasında hâlâ şort ve parmak arası terlik giyen insanlar tanıyordum.

Gösterge paneline bakarken kırmızı ışığın yandığını görünce kaşlarımı çattım. Ortasında ünlem işareti olan bir at nalına benziyordu.

Bir bu eksikti! Bu bölgede yol kenarından başka duracak yer yoktu ve hava kararıyordu. Cep telefonları burada doğru düzgün çekmiyordu ve arabalardan da hiç anlamıyordum. Acaba başka ne terslik çıkabilirdi?

Sağ ön lastikten de gıcırtılar geliyordu. Gitmem gereken yere en yakın kasabaya daha otuz dakikalık yolum vardı ancak arabaya zarar verme riskini göze alamadığımdan direksiyonu kırıp yavaşça kenara çektim.

O korkunç nemli havada arabadan indiğimde benim şansıma, lastiklerden birinin patladığını fark ettim. Lastiği öfkeyle tekmelemenin bir işe yaramayacağını bilsem de beni biraz rahatlattığı kesindi. Tekrar tekmeledim.

“Aptal lastik!”

Bir tekme daha! Öfkemi patlak bir lastikten çıkarırken bir aptal gibi görünüyor olabilirdim ama sonuçta gören eden yoktu.

“Yarım saat daha dayanamaz mıydın?”

Bir tekme daha! Artık çığlık atarak çılgınlar gibi tekmeliyordum.

“Niye şaşırıyorum ki? Tıpkı hayatımdaki diğer her şey gibi sen de beni yarı yolda bırak! Aa, bir dakika! Bıraktın zaten! Aptal lastik!”

Arkamda duran sivil polis aracını fark etmemiştim. O kadar öfkeliydim ki ne beni yarı yolda bırakan lastiği ne de söz konusu lastiği sürekli olarak tekmelediğim sırada yanıma gelen polisi fark ettim.

“Senin derdin ne be? Kesin eski kocamı tanıyorsun, değil mi?”

“Hım, şahsen tanımıyorum, hanımefendi. Tanıdığımı sanmıyorum ve gördüğüm kadarıyla lastiğiniz patlamış.”

Sesini duyunca öyle bir sıçradım ki neredeyse kendi ayağıma takılıp düşüyordum. Beni hemen kolumdan tutarak doğrulttu.

“Aman! Kusura bakmayın, sizi korkutmak istememiştim. Lastikle konuştuğunuzun farkında değildim.”

Vay anasını, bu muhteşem adam ne zaman yaratılmıştı ve o büyürken ben neredeydim?

Muhtemelen seni aldatan kocanla New York’ta!

Tanrım, üniformalı erkeklerin bu kadar seksi olduğunu bilmezdim. Yani, şu an bir erkek aramıyordum ama yakışıklı bir erkeğin de hakkını teslim etmek gerekiyordu. Ayrıca, benim yaşlarımda göründüğüne göre muhtemelen başı bağlıydı.

Aşna fişneyi bırak, Rayna.

“İyi misiniz, hanımefendi?”

“Değilim.”

“Ben Dedektif Kelly Hawthorne. Yolunuza devam edebilmeniz için lastiğinizi değiştirmenize yardımcı olabilirim.”

“Dedektif mi? Ama üniformalısınız?”

Sırıttı. “Evet. Bugün devriye için kısa çöpü ben çektim. Olur böyle şeyler. Peki bana yedek lastiğinizin nerede olduğunu…”

“Rayna. Ben Rayna Anderson-Callaway.”

“Bayağı uzunmuş.”

Birlikte arabanın arkasına giderken açıkladım: “Evet, Callaway’den kurtulmak için formalitelerin tamamlanmasını bekliyorum. İşte yedek lastik burada.”

“Boşanma mı?”

Sadece başımı salladım.

“Bunu duyduğuma üzüldüm.”

Yedek lastiği öne doğru yuvarlarken kıkırdadım. Kalçaları üniformayla çok seksi görünüyordu. “Ben üzülmüyorum.”

“Peki Ashville’e ziyarete mi geldiniz yoksa gidiyor musunuz?”

“Ziyarete geldim. Doğma büyüme buralıyım. Bir süreliğine uzaklaşmaya ihtiyacım vardı.”

Kafasını kaldırıp baktı. Çok güzel, yeşil gözleri vardı. Neredeyse şeffaf ama tam değil. Daha önce hiç böyle bir renk görmemiştim. Saçları siyaha çalan kahverengiydi. Yanları ve ensesi kısa, tepesi uzundu. Kalemle çizilmiş gibi biçimli çenesini çevreleyen kısa sakalları vardı.

Beni bu kadar soluksuz bırakan birini daha önce hiç görmemiştim ama bu adam resmen nefesimi kesmişti. Ondan uzak durmamı gösteren büyük bir işaret... Yakışıklı erkeklerden hayır gelmezdi. Neyse ki onu bir daha görmeyecektim.

“Ashville Şerif Departmanı’nda çalışıyorum. Siz nerede kalıyorsunuz?”

Bir daha görmeyeceğim birine göre fazla özel bir soru...

“Spring Caddesi’nde bir ev kiraladım. Hugh Ridge Yolu’nun hemen dışında.”

“Edna Gordon’ın evinden mi bahsediyorsunuz?”

“Evet.”

Patlak lastiği çıkarırken tekrar başını salladı. “Benimkinden biraz ötede.”

Yok artık!

Lastiği çabucak değiştirip beni mahveden patlak lastiği bagaja koydu. Sürücü tarafına yürürken aniden beni arabaya doğru itti. Öyle hızlı önüme geçti ki sırtım arabaya çarptı. Tam o saniye bir kamyon sıyırdı geçti.

Kamyon geçerken burnuma Kelly’nin nane, sandal ağacı ve bir tutam kışkırtıcılık karışımı parfümünün kokusu geldi. Az önce beni neredeyse arabaya yapıştırdığı için nefes alıp verişim zaten hızlanmışken şimdi... Şimdi, tek yapabildiğim o erkeksi kokusunu içime çekmekti.

Benden daha uzun olduğu için yüzlerimiz tam olarak birbirine değmiyordu ama yemin ederim, sessizce saçlarımı kokladığını duyabiliyordum. Deliriyorsun, Rayna. Boşanma seni delirtiyor. Bir erkekle olmayalı ~çok uzun zaman oldu. Aylar oldu. ~Hepsi bu, hepsi bu~…~

Yolda pil almak için durmam gerekecekti. Eminim Bayan Gordon anlayışla karşılardı. Dedektif Kelly vücudunu hareket ettirmeden başını eğerek kulağıma fısıldadı:

“İyi misin, Rayna?”

“Hım… Evet?”

Bana baktı ve lanet olsun, o kadar yakındı ki... Onun geri çekilmesi gerekiyordu, benim de buradan acilen uzaklaşmam.

“Bu, bir cevap mı yoksa soru mu?”

Beni kollarına hapsetmiş bir adamla ıssız bir yolda yalnız kalmanın o kadar da kötü bir fikir olmadığını düşünmeye başlamıştım.

Of! Saçmalama, Rayna!

“Evet, Dedektif, ben iyiyim ama gitmem gerekiyor. Yardımınız için teşekkür ederim.”

“Rica ederim.”

Uzaklaşmaya başlarken aniden arkasına dönüp gözlerimin içine baktı. “Görüşürüz, Bayan Anderson-Callaway ve lütfen bana Kelly deyin.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok