İşler Tersine Dönünce - Kitap kapağı

İşler Tersine Dönünce

Ivana Vanessa Jameson

Bölüm Beş

LUCY

Kendimi, kral tarafından mutfaktan dışarı sürüklenirken buldum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, kalp krizi geçireceğim sandım.

Aklımdan binlerce fikir geçiyordu. Bana ne yapacaktı? Mutfaktaki işimin bittiğini söylerken ne demek istemişti? Hayatıma son mu verecekti?

Kafamdaki düşüncelerle o kadar meşguldüm ki, büyük bir ofise girdiğimizi fark etmemiştim. Bu odanın, şatoda o ana dek gördüğüm diğer odalara kıyasla ne kadar farklı ve modern olduğunu görünce şaşırdım.

Raflarda yüzlerce kitap vardı. Büyük, meşeden yapılmış bir masa ile krala yaraşır gri, deri bir sandalye gördüm. Masanın arka tarafında, yemyeşil vadiyi ve nehri gören bir pencere vardı.

Arka taraftan gelen, “Otur dedim,” sesiyle irkildim. Etrafa bakınınca odanın ortasında duran bir kanepe ve sehpa gördüm.

Tam kanepeye oturacağım sırada kral elimi tuttu. Ruhsuz bir ifadeyle, “Buraya otur,” diye emretti.

Ona bakmamam gerektiğini biliyordum, ama şok olmuştum. Hemen başımı kaldırıp yüzüne baktım. Soğuk, seramik zemine oturmamı mı istiyordu gerçekten? Gözlerimi yakışıklı yüzünden ayırmadan, “Pardon?” diye sordum.

Sert bir şekilde, “Ne dediğimi duydun. Aynı şeyi tekrarlamayı sevmem. Sen bu şatonun hizmetçisisin. Söylediklerimi sorgulamayacaksın. Yere oturmanı söylüyorsam, yere oturacaksın. Kuralları bir kez daha çiğnersen seni cezalandırırım... Hem de bunu bizzat yaparım,” dedi.

Başımı hızlıca çevirdim. Ona bakarak bir kuralı çiğnemiştim.

Yavaşça yere oturdum. Deli gibi sinirliydim, ama kesinlikle yüzüne bakmıyordum.

Beni bir paçavra gibi yere oturtmaya nasıl cüret ederdi? O ve onun gibiler, değer verdiğim herkesi yok ettikten sonra bana işe yaramaz bir varlıkmışım gibi davranabilmek için beni yaşatmaya nasıl cüret ederdi? Buna katlanamıyordum.

Az sonra önümde durduğunu fark ettim. Bana köleymişim gibi tepeden bakıyordu. Nitekim, “Adın ne, köle?” diye sordu.

Alay eder gibi bir tavırla, “Köleymiş,” dedim. Kendimi tutamayıp, “Hizmetçi olduğumu sanıyordum, aslında köleymişim. Ne güzel,” deyiverdim. Kendi söylediğim karşısında donup kaldım. Duymamış olmasını diledim, ama tabii ki yanılıyordum. Ne dediğimi net bir şekilde duymuştu, hırlayarak saçıma yapıştı.

Göz hizama kadar eğilip, “Sıkıyorsa bir daha söyle,” diye hırladı. Gözlerine bakmamaya çalışıyordum, ama saçlarımı sertçe çektiği için başaramıyordum.

Canım acıdıkça inlemeye başladım. “Özür dilerim. Sesli şekilde söylemek istememiştim!”

Boynumu tuttu, aramızdaki çekime inanamıyordum. Sanki her tarafımızdan görünmez kıvılcımlar çıkıyordu. Elinden kurtulmaya çalıştım, ama ten tene temas etmemiz, kıvılcımları daha da arttırdı. Çok gerilmiştim, çünkü daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim.

Hırlayıp beni kendine iyice yaklaştırdı. Yüzünü boynuma doğru eğip beni uyuşturucu çeker gibi içine çekti.

Olanlar karşısında ne yapacağımı şaşırıp kekeleyerek, “Kral... Alfa ne yapıyorsun?” deyiverdim. Bir saniye sonra, gerçek anlamda üzerime çıkıp beni derin derin koklamaya başladı.

Zevkle inliyordu. Vücudunun titrediğini hissedebiliyordum. Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım.

Ne yapacağımı ya da nasıl tepki vereceğimi bilemiyordum. Kaslı, devasa vücuduyla üzerime uzandığı için kıpırdayamıyordum. Ama beni ezmemeye çalışıyor gibi bir hâli vardı, bu anlamda şanslıydım.

Ancak sonra, gözlerinin tamamen siyaha döndüğünü fark ettim. Aynı korku filmlerinde gördüğümüz şeytanlara benziyordu.

Çığlık atıp itmeye çalıştım, ama yine o yoğun kıvılcımları hissedince korktum. Tam o noktada, karşılıklı bir mücadele içine girdik.

Boşa çabaladığımı biliyordum, kral kaya gibi sertti. Ama en azından dikkatini çekmeyi başarmıştım. Beni iki kolumdan yakalayıp ellerimi başımın üstünde yere sabitledi.

Siyah, karanlık gözlerini gözlerime dikti. Düşünebildiğim tek şey, ne kadar korkunç göründüğüydü. Bu adam, cehennemin ta kendisiydi. Ben de gözlerimi kendi cehennemime dikmiş, bakıyordum.

Hırlayarak, “Adın...” dedi. “Adını söyle, hemen.”

Korku içinde titrerken, “Adım Lucy Jameson,” dedim. Tüm bunları ismimi öğrenmek için mi yapmıştı? İsmimi öğrenmek için mi beni bu kadar korkutmuştu?

Burnunu boynuma tekrar gömüp, “Lucy...Lucy...Lucy...” diye adımı sayıklamaya başladı. Sanki ismimin tadına bakıyor gibiydi. Çok kısa bir an da olsa, boynumu yaladığını hissettim. İstemsizce inleyince çok utandım.

Neden öyle bir tepki verdiğimi hiç anlamasam da, bu durum kralı iyice azdırmıştı. Vücudunu vücuduma bastırırken inledi. İyice heyecanlanmıştım.

Bir kez daha çığlık attım, bu kez paniklemiştim. Daha önce hiç, bir erkeğin bana cinsel tacizde bulunduğu bir durumla karşılaşmamıştım. Ellerimi bıraktığı anda, ne yaptığımı hiç düşünmeden sert bir tokat patlattım.

Olduğu yerde donup kaldı. Kızmış gibi görünmüyordu, yavaşça ayağa kalktı. Kızmak bir yana, gayet sakin görünüyordu. Ama bu beni daha da korkuttu, çünkü bunun iyi bir şey olup olmadığını kestiremiyordum.

Uzaklaşıp sakince kanepeye oturdu. Hemen doğruldum. Yukarı doğru sıyrılıp kalçalarımı açıkta bırakan elbisemi düzelttim.

Krala baktım. Ona tokat atmıştım. Muhtemelen beni nasıl öldüreceğine karar vermeye çalışıyordu.

“Kusura bakma, kendime hâkim olamadım. Bir an için kontrolü kurduma verdim. İnsan kölelere karşı cinsel bir çekim hissetmiyorum, ister eşim olsun ister olmasın. Bir hataydı. Seni buraya getirmemin tek sebebi…”

İç geçirip elini saçlarında gezdirdi. Bu hareketi, sinirlendiğinde yaptığını artık biliyordum.

Açıklamayı benden ziyade kendine yapıyor gibi bir tavırla, “Kurdum beni zorluyor. Sen ne zaman etrafımda olsan, az önce gördüğün gibi ortaya çıkıp vahşileşmeye başlıyor. Normal bir kurt adam olsaydım, onu engellemem çok daha kolay olurdu, ancak ben bir likanım. İlkel tarafımı engellemem ya da ehlileştirmem mümkün değil. Bu yüzden kurdumu sakinleştirmek için seni güvende tutmam lazım,” dedi.

Başımı kaldırıp krala baktım. Düşünceli bir şekilde çenesini ovuşturuyordu. Gözlerini aniden bana çevirip sırıtarak, “Hmm… Seni bir yere kapatmam gerekebilir,” dedi.

Söylediği şey karşısında dehşete düştüm. “Kapatmak mı? Lütfen beni tekrar oraya kilitleme!” diye yalvarmaya başladım. O karanlık zindanda tekrar kalamazdım! Bu defa kesinlikle ölürdüm.

Söylediklerimi duymazdan geldi. Sanki transa geçmiş gibi görünüyordu. Genç bir adamın hızla içeri girmesiyle kendine geldi.

Genç adama dönüp, “Bu kızı odama götürüp kilitle. Kapının önünde bekle, ben odaya gelene kadar da hiçbir yere ayrılma,” diye emretti.

Çocuk hemen elimi tuttu. Ayağa kalktım, şok içinde onu takip etmeye başladım. Az önce olanlardan sonra kral, beni odasına kilitlemek istemişti. Başım fena hâlde dertteydi. Bana bu kadar yakınken kendini nasıl kontrol edecekti?

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok