KimberlyWrites
COLE
Asistanım Brayden’ın Olivia’yı alıp odama götürmesini izledim. Masum kızın gözleri merak ve şaşkınlıkla doluydu.
Daha önce hiç insan evcil hayvanım olmamıştı. Böyle bir zahmete değmeyeceğini düşünürdüm. Ama sıradan bir vampir için, yeni bir köle sahibi olmak eğlenceli görünüyordu.
Yine de genellikle meşgul olduğum için, kural tanımayan küçük bir pisliği eğitecek ve alıştıracak vaktim olmamıştı. Tam da bu yüzden küçük güvercinimi gözüme kestirdiğimde, bu fırsatı kaçırmamam gerektiğini anlamıştım.
Sadece itaatkâr değil, aynı zamanda eşsizdi. Henüz bunu kendisi bile bilmiyordu. Herhangi birinin bildiğini de sanmıyordum.
Bu ortaya çıkarsa herkes onu isteyeceği ve onu paylaşamayacağım için bu durumun değişmesini istemiyordum.
Birinin boğazını temizlediğini duyunca düşüncelerimden uzaklaştım. Gözlerimi devirerek Annabelle’e döndüm.
İç çekerek, “Yine bu kaltak,” diye düşündüm.
“Babamı görmeye gitmeye hazır mısın?” diye sordu.
“Pek sayılmaz ama bu iş bir an önce bitsin istiyorum.” Cevap vermesine fırsat tanımadan odadan çıktım.
Malikâne temelde modernize edilmiş bir şatoydu. Dört katlı yapıda muhafızlar ve hizmetkârlar hariç yaklaşık elli vampir yaşıyordu.
Çok çalıştığım ve babam önemli biri olduğu için dördüncü katın bir kanadı bana aitti.
Annabelle, sırf babası bölge lordu olduğu için istediği her şeyi elde edebileceğini sanıyordu. Normalde umurumda olmazdı ama şimdi benim olanı almaya çalıştığı için buna izin vermeyecektim.
Merdivenlerden dördüncü kata çıktım. Benim yaşadığım kanadın yanı sıra, biri Lord Cain’e ait olmak üzere birkaç ofis daha vardı.
Annabelle önümde sevinçle zıplıyordu. Sevimli olduğu için değil, görüşmenin nasıl geçeceğini bildiğim için kendi kendime kıkırdadım.
Sonunda ofisine ulaştık. Kapının önünde iki muhafız duruyordu.
Biri, “Ziyaret sebebinizi belirtin Lord Vallen,” dedi.
Sadece Annabelle’i işaret ettim.
Diğer muhafız derin bir nefes vererek çift taraflı kapıyı açtı.
Kendi kendime, “Acaba Annabelle buraya sıklıkla geliyor mu?” diye sordum.
Ofise girdiğimiz anda, Annabelle masasının başında oturan babasına koştu.
“Baba!” diye ciyaklayınca babası başını kaldırıp ona baktı.
“Belle… Burada ne işin var? Hem de Cole’la?” Bana doğru sırıttı.
Yıllardır bizi “ayarlamaya” çalışıyordu ama bu hayatta olmayacaktı. Kazığa oturtulmayı tercih ederdim.
Büyük ahşap masasının ön tarafına oturmamızı işaret etti. Oturduğumda Brayden’a mesaj atarak Olivia’yı buraya getirmesini söyledim. Marcus’un yaygara sebebini görmek isteyeceğini adım gibi biliyordum.
Annabelle babasına üzgün gözlerle bakıp dudağını bükerek, “Baba, Cole evcil hayvanımı benden çaldı. Onu bana geri vermesini istiyorum, hayır talep ediyorum,” dedi.
Gözlerimi devirdim.
Marcus tek kaşını kaldırarak, “Cole, açıklamak ister misin?” diye sordu.
“Açıklayacak pek bir şey yok, Marcus. Köle olarak aldığım bir insanla eve geldim ve Annabelle kızın ona ait olduğunu iddia etti.” Omuzlarımı silktim.
Annabelle, “İki gün önce onu satın almak için köle dükkânına gittim ve Martin onun belgelerinin henüz hazır olmadığını söyledi. Ben de geri dönene kadar onu benim için tutmasını söyledim!” diye ciyakladı.
Evrak çantamdan belgeleri çıkarıp Marcus’a uzattım. Bunlar Olivia’yı dört gün önce satın aldığımı gösteren sağlık ve satış belgeleriydi.
Marcus kâğıtları inceledikten sonra konuştu. “Madem bu insanı dört gün önce satın aldın, neden onu buraya bugün getirdin, Cole?”
“Çünkü onun buraya gelmesine tam olarak hazır değildim. Ayrıca babamın benden yapmamı rica ettiği işleri bitiriyordum. Martin de ekstra ücret karşılığında onu birkaç günlüğüne misafir etmeyi kabul etti. Ayrıca ona kimseye söylememesini tembih…”
Cümlemi bitiremeden kapılar açılınca, sevgili kölemle Brayden’ın geldiğini gördüm.
Kölem tek kelimeyle büyüleyiciydi. Elbise solgun teninde harika görünüyordu. Sarı saçlarını örmüş, beni fark ettiğinde gri gözlerinin içi parlamaya başlamıştı.
Ama Annabelle’in ona gülümsediğini görünce anın büyüsü anında kaybolurken güvercinimin gülümsemesi soldu. Brayden onu dürterek bana yaklaşmasını işaret etti.
“Merhaba, köle.” Sert ve soğuk bir tonda konuşmaktan nefret etsem de bu iki akbabanın küçük güvercinime karşı gerçek hislerimi öğrenmesine izin veremezdim.
Usulca, “Merhaba, efendim. Elbise için teşekkür ederim,” dedi.
Gergin olduğunu bildiğim için onu kucağıma oturtup yüzünü duvara yaslanmış duran Brayden’a çevirdim.
Annabelle Brayden’a, “Bu kaltak neden tasma takmıyor?” diye çıkıştı.
Kucağımdaki Olivia’nın irkildiğini hissettim.
“Gerek görmedim. Yol kısaydı. Ayrıca kaçmazdı. Kendi ağzıyla bunun anlamsız olacağını söyledi.” Brayden sakin konuşsa da öfkelendiğini duyabiliyordum. Brayden, Annabelle ve babasından herkesten çok nefret ediyordu.
“Sanırım görüşme burada bitti. Sahipliğimi kanıtladım. Annabelle dilerse köle dükkânına gidip başka bir insan satın alabilir.” Kucağımdaki Olivia’yla gitmeye hazırlanarak iç çektim.
Marcus sonunda, “Bir saniye, Cole,” dedi.
Evet, işte başlıyoruz.
“‘Başka bir insan’ derken ne demek istedin?” diye sordu.
Hafifçe gülümsedim. “Ah, haberin yok muydu? Annabelle yeni bir köle almak için ayda bir, bazen iki kez köle dükkânını ziyaret eder.”
Annabelle’in yüz ifadesi bu sıkıcı görüşmeye katlanmama kesinlikle değerdi.
Tiz sesiyle, “Yalan söylüyor baba!” diye bağırdı.
“Söylemiyorum. Bunu kölem söyledi, ayrıca Martin’i hemen şimdi arayarak bunu kayıtlardan doğrulayabiliriz.” Omuzlarımı silktim.
Olivia’nın kucağımda kıpırdanarak kaymaya çalıştığını hissetsem de tırnaklarımı baldırına geçirerek onu olduğu yere sabitledim.
Marcus bir anlığına gözlerini üzerime diktikten sonra Martin’i aramaya karar verdi. Herkesin duyması için telefonun hoparlörünü açtı.
“Martin’in evcil hayvan dükkânı. Size nasıl yardımcı olabilirim?”
Marcus, “Martin. Müşterilerinden biriyle ilgili bazı bilgilere ihtiyacım var,” dedi.
“Ah. Elbette, Lord Cain! Müşteri kim ve hangi bilgilere ihtiyacınız var?”
“Kızım, Annabelle Cain. Mağazanı kaç kere ziyaret ettiğini ve kaçında bir insanla ayrıldığını öğrenmek istiyorum.”
“Elbette efendim, lütfen bekleyin.”
Ölümcül bir sessizlik içinde oturarak cevabı bekledik. Küçük güvercinimin yüzümü kara çıkarmayacağını umuyordum.
“Evet Lord Cain, satın alma kayıtlarıma göre Bayan Annabelle son on iki ay içinde on dokuz köle satın almış.”
Marcus’un fal taşı gibi açılmış gözlerinin yuvalarından fırlayacağını sandım.
“On dokuz mu? On dokuz mu? İmkânsız. O kayıtları bana derhâl fakslamanı istiyorum,” diye emrettikten sonra Martin’in cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı.
Marcus’un asistanının elinde fakslanmış belgelerle kapıdan içeri girmesi yaklaşık beş dakika sürdü.