CEO'nun Mükemmel Teklifi - Kitap kapağı

CEO'nun Mükemmel Teklifi

Kimi L Davis

Bölüm 5

Şoför arabayı küçük bir kilisenin hemen dışına park etti. Kapıyı kendim açmak istedim ama şoför benden önce davrandı.

Tam arabadan inmek üzereyken önümde erkeksi bir el belirdi. Kafamı kaldırdığımda Gideon’ın en küçük kardeşi Brenton’la göz göze geldim.

Elini belli belirsiz tuttum ve ayağa kalkar kalkmaz bıraktım.

Yumuşak bir sesle “Teşekkür ederim,” dedim.

Brenton başını sallayıp kilisenin girişine doğru döndü. “Gel, kardeşim seni bekliyor”, dedi.

“Bir dakika, benim kardeşim nerede peki?” diye endişeyle sordum. Nico başka bir arabayla gitmişti. Brenton, sebebi artık her ne ise, kardeşimin kiliseye benden önce vardığını söyledi.

“O zaten içeride. Hadi ama, geç kalmayalım,” dedi.

Takılıp düşmemek için gelinliğimin uçlarını topladım ve evlenmeye hazır bir şekilde yavaşça kiliseye doğru yürümeye başladım. Brenton da benimle yürüyordu.

Brenton, Gideon ve Kieran’ın en küçük kardeşiydi. Beni kiliseye götürmeye gelen oydu ve yolculuk boyunca neredeyse hiç konuşmamıştı.

Genelde verdiği bir iki kelimelik cevaplar dışında tamamen sessiz kalmıştı ve bu özelliğinin ona pek yakışmadığını düşünmüştüm.

Kilisenin eşiğine vardığımda Nico zıplayarak yanıma geldi, takım elbisesinin içinde adeta parlıyor, çok sevimli ve yakışıklı görünüyordu.

Ona bakarken, Tanrı’ya dua ettim; kardeşimin büyüdüğü ve içinde çok yakışıklı göründüğü smokinini giyip hayatının aşkıyla evlendiği günleri göstermesini diledim.

Nico tek kelime etmeden kolunu uzattı. Gözyaşlarımı tutmaya çalışarak ona gülümsedim ve nazikçe koluna girdim.

Brenton, Nico’nun omzunu sıktı ve kardeşleri ile babasının durduğu yere doğru yürümeye başladı.

Nico gülümseyerek “Hadi Alice, seni damada vereceğim,” dedi. İçimden bir ses ablalarına bu sözleri söyleyen fazla çocuk olmadığını söylüyordu.

Ona hızlıca başımı salladım ve yavaşça Gideon’a doğru yürümeye başladım. Takım elbisesi içinde oldukça seksi görünen Gideon’ın bir yanında Kieran ve Brenton diğer yanında ise müstakbel kayınpederim Bay Maslow duruyordu.

Elimde çiçek, önümde yürüyen nedimeler, yüzük taşıyıcısı ya da çiçek taşıyan küçük bir kız yoktu. Sadece ben ve kardeşim vardık.

Birkaç dakika sonra bana elini uzatmış bekleyen Gideon’ın önünde duruyordum. Gözlerimi kapatarak bana uzattığı eli tuttum.

Rahip “Başlayalım mı?” diye sordu ve Gideon başını salladı.

Beyaz cüppeli rahip her zamanki sözleri söylerken gözlerimi kapattım. Aşkın ve evliliğin kutsal olduğundan falan bahsediyordu.

İçimden bir ses tamamen yabancı biriyle evlenmemem gerektiğini ve oradan kaçıp gitmemi söyleyip duruyordu ama yanımda duran kardeşimin hatırına kalmaya devam ediyordum.

Rahip standart yemini mi yoksa kendi yeminlerimizi mi edeceğimizi sordu. Gideon standart yemini edeceğimizi söyledi. Akıllı adamdı.

Kısa bir süre sonra “evet” deme zamanım geldi. Rastgele bir milyonerdense hayatımın aşkına yemin etmek daha kolay olurdu.

Ancak, bir sözleşme imzalamıştım ve kulağa çılgınca gelebilir ama o kâğıt parçasına imzamı attığım an kendimi Gideon’la evlenmiş gibi hissetmiştim. Rahibin önünde yaptığımız bu evlilik sadece formaliteden ibaretti. Gideon ve ben çoktan bir anlaşma imzalamıştık.

İkimiz de heyecansız bir şekilde “evet” deyip yüzüklerimizi taktık. Rahip Gideon’a beni öpebileceğini söyleyince Gideon başını eğdi ve beni nazikçe öptü.

Öpücüğü karnımda kelebekler uçuşuyormuş gibi hissettirdi ama bu his uzun sürmedi. Dudaklarını çektiği an kelebekler öldü.

Gideon’ın öpücüğünde duygu yoktu ama garip bir şekilde karnımda var olduklarını bile bilmediğim kelebekleri uyandırmıştı.

Islık çalarak coşkuyla kutlayan tek kişi Kieran’dı. Diğerleri sadece tebrik etti.

Tebrik faslı bitince Gideon beni kiliseden çıkardı. Bu kısım benim için biraz zor oldu çünkü kabarık gelinliğim tam bir baş belasıydı.

Adam kabarık eteğimi tutmama bile yardım etmedi. Tam bir centilmen!

Gümüş rengi bir Aston Martin kilisenin çıkışında bizi bekliyordu. Kapı açıldı ve üniformalı bir şoför dışarı çıktı. Şapkasının önünü hafifçe kaldırarak Gideon’ı selamladı ve arka kapıyı açtı.

“Önce sen,” dedi Gideon.

Başımı sallayıp şık arabanın içine girdim, Gideon da beni takip etti. Kapı neredeyse duyulmayacak kadar sessiz bir şekilde kapanınca kalbime bir ağırlık çöktü.

“Nico nerede?” diye sordum.

“Evli olduğumuzu biliyorsun, değil mi?” diye sordu Gideon. Bunu retorik bir soru olarak sorduğunu anlamıştım ama yine de kafam karıştı.

“Ne?” diye sordum tam bir aptal gibi.

“Artık evliyiz, bu da demek oluyor ki ilk önceliğin benim, kardeşin ya da başkası değil. Benim. Bunu o kafana sok, küçük peri,” diye sert bir cevap verdi.

“Evet... ama... kardeşim,” diyebildim. Nerede olduğunu bilmem gerekiyordu. Gideon bana nerede olduğunu söylese rahatlardım. Yeni evlendiğimizi biliyordum ama Gideon’dan çok daha uzun süredir tanıdığım kardeşim için endişelenmeden edemiyordum.

Gideon rahatsız olmuş gibi iç çekti. Kısa ve net bir şekilde “Babam ve kardeşlerimle birlikte diğer arabada,” dedi.

“Teşekkür ederim,” diye mırıldandım.

“Önceliklerini belirlemelisin Alice, umarım ne demek istediğimi anlıyorsundur,” dedi.

Başımı sallayıp pencereye doğru döndüm, araba ilerledikçe flulaşan ağaçlara ve binalara baktım.

Gideon’ın ne söylemeye çalıştığını çok iyi anlamıştım. Onu birinci önceliğim yapmamı istiyordu ama söylemesi yapmasından kolaydı.

Belki zamanla birinci önceliğim olacaktı ama sadece bir yıl evli kalacağımız için bundan biraz şüpheliydim. Sonra ikimiz de kendi yolumuza gidecektik.

Belki onu Nico’nun ameliyatından sonra birinci önceliğim haline getirebilirdim ama bunu ona söyleyemezdim. Birinci önceliğim olduğunu düşünmesi için elimden geleni yapmalıydım.

Bu evlilik sahte ya da anlaşmalı olabilirdi ama Gideon’ı seveceğime, el üstünde tutacağıma ve iyi günde kötü günde onunla olacağıma dair Tanrı’nın önünde yemin etmiştim.

Onu sevemeyecek olsam bile el üstünde tutup iyi bakacak ve hastalıkta sağlıkta yanında olacaktım.

Derken araba durdu. Gözlerimi kırpıştırıp gerçek dünyaya döndüm. Başımı çevirip önüme baktığımda şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Karşımda orta çağda inşa edilmiş gibi duran devasa bir şato vardı.

Bu devasa yapı karşısında afallamış bir şekilde, “Burada mı yaşıyorsun?” diye sordum.

“Burada yaşayacağız,” dedi arabadan inerken.

Burada yaşamak mı?! Bu devasa şatoda mı?! Doğru mu söylüyordu?! Beni burada bir prenses gibi mi yaşatacaktı?! Külkedisi hikayesi gerçek mi oluyordu?

Arabadan indim, gözlerim hala devasa şatodaydı. Ayaklarımı yere sıkıca basıp elbisemin kabarık kısmını ellerime aldım ve Gideon’la bana bir yıl boyunca mesken olacak şatoya doğru yürümeye başladım.

“Nico bizimle yaşayacak, değil mi?” diye sordum.

“Evet ama iki hafta sonra gelecek,” deyince donakaldım.

Ona yetişmek için arkasından koştum ve “Ne? Nasıl yani?” diye bağırdım.

“Çünkü bu iki hafta içinde birbirimizi tanıyacağız. Ayrıca biz sevişirken sessiz olduğundan emin olmalıyım. Genç dostumuzun bu kadar erken yaşta yara almasını istemem,” diye mırıldandı.

“Ne demek istiyorsun? Duvarlar yeterince kalın değil mi?” diye sordum.

“Öyleler ama seviştiğim kızlar ciğerleri sökülene kadar bağırmadan duramıyor. Sanki birisi ses tellerinin yerine hoparlör ya da korna takmış gibi duvarları titretiyorlar,” dedi.

“Vay canına, zengin ve ukala. Korkunç bir kombinasyon,” dedim.

“Ben sadece gerçekleri söylüyorum,” diyerek yürümeye devam etti Gideon. Şato arabanın durduğu yerden oldukça uzaktaydı ve bunu ancak o kadar yolu yürüdükten sonra fark etmiştim.

“Yani çığlık atanları sevmiyor musun?” diye sordum. Bir yandan da ettiğimiz sohbetin saçmalığına şaşırıyordum.

“Çığlık atanlarla bir sorunum yok ama inleyenleri ve erotik nefes alıp verenleri tercih ederim,” diye cevap verdi. Cinsel tercihlerinden sıradan bir konuşmaymış gibi bahsediyordu.

“Bir şey sorabilir miyim?” dedim

“O kadar soru sordun, şimdi mi izin alıyorsun?” Bu adam ışık hızında kibarlıktan hödüklüğe geçiyordu.

“Karının neden bakire olmasını istiyorsun?” diye sordum.

“Çünkü bakire birinin hamile kalma şansı bakire olmayan bir kadından daha yüksektir,” diye yanıtladı.

“Bu doğru değil,” diye itiraz ettim.

“Belki değildir ama ben öyle olduğuna inanıyorum,” dedi.

“Bakire olmayan bir kadın da aynı oranda şansa sahiptir,” dedim. Bu işin peşini bırakmamaya niyetliydim.

“Sana katılmıyorum. Evet, bakire olmayan bir kadın da hamile kalabilir ama bakire olanın şansı daha yüksektir,” dedi.

“Hayır, değildir,” dedim.

“Aynı fikirde olmadığımızı kabul etmeye ne dersin?” diye sordu ve aslan şeklinde metal bir tokmağı olan büyük ahşap kapının önünde durdu.

Tokmağı birkaç kez çevirerek kapıyı açtı. Etrafımı saran güzellikleri hayranlıkla izlememe fırsat kalmadan kapı açıldı.

İçeri girip beni şaşkın bir aptal gibi kapıda bıraktı.

Yanında olmadığımı anlayınca arkasına dönüp sorgulayan gözlerle bana baktı ve “Geliyor musun?” diye sordu.

“Beni kucağında eşiğin üzerinden geçirmeyecek misin?” diye sordum. Kendisi birinci önceliğim olmayı isterken beni eşikten bile geçiremiyordu. İnanılmazdı gerçekten!

“Haklısın,” diyerek bana doğru yürüdü ve beni zahmetsizce kollarına aldı. “Seni yatak odamıza ne kadar çabuk taşırsam evliliğimizi o kadar çabuk tamamlarız.”

Bu da ne demekti şimdi?!

***

Kalbim az önce düğünüm, şimdi ise bambaşka bir nedenle güm güm atıyordu.

Gideon’la sevişmek üzereydim.

Gideon yeni evimi inceleme fırsatı bile vermeden beni son sürat yatak odasına taşıdı. Nazikçe yatağa bıraktı ve kıyafetlerimi çıkararak rahat etmemi söyledi.

Ne saçmalıyordu bu adam?

Bakire olduğumu unutmuş muydu? Nasıl rahat hissedebilirdim? Hayatımda ilk kez seks yapacakken bunu nasıl bu kadar normal karşılayabilirdim?

Gideon’ın kafası pek yerinde değil gibiydi.

Üstünde sadece baksırıyla banyodan çıkarken “Hala giyiniksin,” dedi.

Ona bakarken yüzüm kızardı. Kaslı kolları ve şekilli gövdesi insanın ağzının suyunu akıtacak cinstendi.

Kadınların onunla sevişirken çığlık atmalarına şaşmamalı. İçimden bir ses altındaki zavallı kadınları ezerek ölüm perisi gibi çığlık atmalarına neden olduğunu söylüyordu.

Sonunda konuşacak cesareti bularak “Evet… Doğru,” dedim.

Gideon başını sallayıp hafifçe gülümsedi ve bana doğru gelerek elbisemin düğmelerini hızlıca açtı.

Bütün düğmeler bitince gelinliği üzerimden çıkardı. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım kalmıştı.

Beni kendine çevirerek omuzlarımdan tuttu ve yavaşça yatağa götürdü. Yastığım başımın altında kendisi benim üzerimde olacak şekilde yatağa itti.

“Korkuyorsun,” dedi yanaklarımı okşayarak.

Cevap vermeye korkuyordum, kelimeler boğazıma takılıp kalmıştı. Evlenip eşimle ilk defa seks yapıyor olacağımı hayatta düşünmezdim.

Kendimi paralel bir evrende gibi hissediyordum.

“Merak etme, sadece gözlerini kapat. Sana zarar vermeyeceğim,” dedi. Yine yeteneğini sergilemiş, ışık hızıyla hödüklükten kibarlığa geçmişti.

Tartışamayacak kadar gergindim, bu yüzden dediğini yapıp karanlıkla teselli bulmaya çalışarak gözlerimi kapattım ama nafile. Gideon’ın kokusu çoktan burnuma dolmuş ve bana ne kadar yakın olduğunu ve vücudunun sıcaklığının içime ne kadar sızdığını fark ettirmişti.

Gideon dudaklarımı yavaş ve arzulu bir şekilde öptü. Elini çıplak tenimde gezdirip çabucak iç çamaşırlarımı çıkardı ve beni tamamen çıplak bıraktı.

Öpücüğünü yoğunlaştırıp ağzımı dudaklarıyla istila etmeye başlayınca, vücudumun sıcaklığı artmaya başladı ve bacaklarımın arasında bir ıslaklık hissettim.

Ellerini çıplak tenimde gezdirmeye devam ediyor ve geçtiği her yeri yakıyordu. Beni soyduktan sonra bana dokunmayı bırakacağını düşünmüştüm ama elleri durmuyordu.

Elleri alev almış cinsel organıma ulaşana kadar gezinmeye devam etti.

Bir parmağını içime soktuğunda yerimden sıçradım ama ağırlığı beni yerimde tutmaya yetti. Dudaklarımı bırakıp boynumu öpmeye ve parmağını yavaşça sokup çıkarmaya başlayınca daha önce hiç yaşamadığım bir zevk hissettim.

Parmağını çekip tekrar üzerime çıktı. Yaptığı şeyler yüzünden zihnim bulanıklaşmış, gözlerim ağırlaşmıştı. Şehvetle sarhoş olmuş gibiydim.

Tek kelime etmeden içime girince, ona uyum sağlamak ister gibi kendimi esnetip sırtımı yukarı kaldırdım.

“Ah, dur lütfen, çıkar onu,” diye bağırdım. Kızlık zarımı yırtılmış mıydı? Bilmiyordum ama canımın yandığını biliyordum.

Gideon, beni sakinleştirmek için saçlarımla oynayarak, “Şşş, küçük peri, rahat ol, sadece rahat ol,” dedi.

Gideon’ın beni incitmeyeceğine güvenerek derin nefesler alarak rahatlamaya çalıştım. Gözlerimi kapatarak kaslarımı gevşetmek için elimden geleni yaptım.

“Aferin ama şimdi biraz acıtacak.”

Ne, daha fazlası da mı vardı?

Gideon içime sertçe biraz daha girince sırtımı bir kez daha havaya kaldırdım ve yaşadığım acının etkisiyle çığlık attım.

“Lanet olsun!” Acı korkunçtu, içimi yakıyordu. İlk seferin zevkli olduğunu anlatan bütün aşk romanlarına küfrediyordum.

Gideon beni kendisine doğru çekip öperek, “Şşş, sakin ol, acı bir süre sonra geçecek. Sakin ol, küçük güvercin,” diye mırıldandı yumuşak bir sesle.

Dediği gibi acı bir süre sonra azaldı ve rahat bir nefes aldım. Bunu hisseden Gideon yavaşça hareket etmeye ve ritmik bir şekilde gidip gelmeye başladı.

Vücudum garip bir hisle karıncalanıyordu. Sanki midemde ılık bir top vardı ve giderek büyüyordu. Sonunda o kadar büyüdü ki bu sıcaklıkla kaplanmak istedim.

Kısa süre sonra top iyice büyüdü ve patladı. İçimi delip geçen bu altın sıcaklığın verdiği zevkle titreyerek havaya doğru esnedim.

Romanlardaki kadınlar seks zevkli derken bunu mu kastediyordu? Orgazm böyle bir his miydi?

Kadınların sevgililerini tutkuyla öperek ulaştıklarını söyledikleri doruk noktası bu muydu? Kadınların sekse düşkün olmasının sebebi bu muydu?

Hırıltı sesi beni gerçek hayata geri döndürdü. Gözlerimi kırpıştırarak etrafı görmeye çalıştım. Gideon içime boşalıp derin bir nefes aldı ve üstümden kalktı.

“Şimdi biraz uyu. Yorgun olmalısın,” diyerek yanıma uzandı. Beni kendisine doğru çekip kaslı kollarıyla sarmaladı.

Seks sonrası mutluluk içinde öyle bir kaybolmuştum ki Gideon’la tartışacak halim kalmamıştı. Yüzümde ufak bir gülümsemeyle gözlerimi kapattım ve doymuş bir şekilde kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok