Eşimin Tutsağıyım: Alfa'nın Dişisi 2. Bölüm - Kitap kapağı

Eşimin Tutsağıyım: Alfa'nın Dişisi 2. Bölüm

Annie Whipple

4. Bölüm

ACE

Kalbim tekledi. Bana bakarken gözlerinde gördüğüm nefret ve sesindeki kin…

Yoksa Doe benden artık nefret mi ediyordu?

Susan sandalyesinde huzursuzlukla kıpırdandı. “Hayır, Doe. O kadar basit değil. Anlaman gereken Mitchell’ın…”

Joe eşinin açıklamasına yardım etmek için araya girdi. “Mitchell’ın sana ve annene takıntısı vardı. Susan ondan boşanmak istediğinde peşinizi bırakmadı.”

“Evimize genellikle gece yarısı çat kapı gelip konuşmak için kapıları yumrukladı.

“Kasabada sizi takip etti, senin okuluna ve annenin fırınına dadandı. Boşanma belgelerini imzalamadı, hatta iş yerime gelip bana tehditler savurdu.”

“Sürekli kontrolden çıkıp deli gibi davrandı. Resmen saplantılı olmuştu.”

Susan, “Seni asla babandan koparmak istemedim,” dedi. “Mitchell ne iyi bir eş ne de iyi bir babaydı ve onu eskisi gibi sevemiyordum.”

“Ama seninle bir bağı olması için onu hayatımızdan tamamen çıkarmak da istemiyordum.”

“Hatta seni görmeye devam edebilmesi için yakınlara taşınmasını önerdim. Ama kurt adamlarla dolu bir kasabada yaşamak istemediğinde seni uçakla onun yanına, Massachusetts’e göndermeyi teklif ettim.”

Öfkeyle hırlamamak için kendimi zorladım.

Kurdumla bu fikirden nefret ettik. Eşimin benden nefret eden bir adamla vakit geçirmek için ülkenin öbür ucuna gitmesine izin veremezdim. Hele ki bu zaman zarfında ondan uzak kalacaksam.

Susan, “Ama Mitchell kafayı yeniden bir aile olmamıza takmıştı,” diye açıkladı.

“Senin velayetini alabilirse benim de peşinden geleceğimi ve ona tekrar âşık olacağımı sanıyordu. Mahkeme beni zorlasa bile senden vazgeçmeyeceğimi biliyordu.”

Joe yoğun bir ifadeyle, “Ama velayet davasını kaybetti,” dedi.

Başka bir adamın eşini ondan almaya çalışmasından bahsetmek onun için zor olmalıydı.

“Ve Mitchell’la geçirdiğin zamanı sınırlandırma kararı aldık. Onun sürü topraklarına girişi yasaklandı.”

Susan kızının elini tekrar sıktı. “Senin iyiliğin için. Mitchell iyi biri değildi. Seni elinde tutabildiği sürece tartışmalarımızda zarar görmen umurunda değildi. Derdi bizi elinde tutmaktı.”

“Kurt adam yaşamına bu kadar kolay uyum sağlamamdan hoşlanmadı ve senin de onun gibi insan kalmanı istedi. Ama bu hem bencilce hem de yanlıştı.”

“Ama ben tamamen insan değilim, değil mi?” Doe kaşlarını çattı. “Ben bir… Omega’yım. Doğru. İnsanların bana böyle seslendiğini duydum. Hem de yıllarca.”

Ona Omega olarak hitap edildiği tüm zamanları hatırlamaya çalışıyor gibiydi.

Onun için kolay olmadığını görebiliyordum. Kaşlarını çatarak gerginlikle nefes verdi. Gullius’un zihnine koyduğu kilit, zayıflamaya başlasa da hâlâ işini yapıyordu.

“Evet,” dedim usulca. Ona mümkün olduğunca yakın olmak için sandalyemin köşesine kaydım. “Sen bir Omega’sın.”

“Ve bu güçlü çocuklarım olacağı anlamına geliyor, değil mi?”

Şaşırdım. Bunu ona kimin söylediğini bilmiyordum.

Yine de haklıydı. Omegaların kurt adamlarla çiftleştiğinde çok güçlü çocuklar doğurduğu bilinirdi.

Gelmiş geçmiş en büyük ve en önemli Alfaların ve Lunaların çoğu Omegalardan doğmuştu.

Ama bu aynı zamanda bir Omega’yı tanımlamanın çok yüzeysel ve biraz sorunlu bir yoluydu. Birçok kişi bunun bir Omega’nın tek amacı olduğunu düşünürdü. Mesela babam.

Doe’nun böyle düşünmesini istemediğim için kendini böyle etiketlemeyi seçmesi beni endişelendirdi.

“Evet, yine de bir sürü husus var. Ama bunu nereden duydun?”

Suçlayan gözlerle Joe’ya baktım ama o omzunu silkip başını iki yana salladı.

“Waylen… Robert’ın beni satmaya çalıştığı Alfa söyledi. Beni kendi…” Duraksayıp kelimeyi bulmaya çalıştı. “Sürüsüne katmak istediğini söyledi, çünkü bu onu güçlendirecekti.”

“Sürü üyelerinden biriyle çiftleşmemi ve ondan güçlü çocuklar doğurmamı istedi.” Kucağına bakarak, “Sanki sadece çocuk yapmaya yarıyormuşum gibi,” diye homurdandı.

O anda tüm bedenim gerilirken yumruklarımı var gücümle sıktım.

O ana kadar, Doe kayıpken eşimi bulmama yardım ettiği için Montana’daki büyük sürülerden birinin tanınmış Alfası Waylen Marshall’a bir minnet borcum olduğunu düşünmüştüm.

Zihin bağlantısıyla Doe’nun alıkonulduğu yerin genel hatlarını öğrenebilmiş olsam da bana tam adresi veren Waylen olmuştu.

Waylen bana telefonda, “Eşine kurulan kumpasın sorumlusunu ararken sana yaptığım iyiliği unutmamanı umuyorum,” demişti.

“Biz asla bilerek bir Omega’ya zarar vermeyiz. Umarım evine sağ salim döner.”

Onun kokusunu bulabildiği için Doe’nun yerini nasıl bildiğini sormamıştım. Alfa’nın iz süren adamı onun bulunduğu yere yakındı. Ama artık Doe’yu benden çalmaya çalışan avcılarla iş birliği yaptığını biliyordum.

Bununla da kalmamış, eşi olarak benim vazifem olduğunu bilmesine rağmen ona Omega olmanın ne anlama geldiğini anlatmıştı.

Ve daha da kötüsü, bir kurdun bir Omega ile çiftleşmek istemesinin tek nedeninin ona güçlü yavrular verebilme yeteneği olduğunu ima etmişti.

Kurdum çoktan Waylen’ı öldürmenin yollarını düşünmeye başlamıştı.

En sevdiği ve en etkili öldürme yolu boğaz kesmekti ama bu sefer daha yaratıcı bir yaklaşım seçebilirdi.

Karnını yarıp iç organlarının dökülmesini izlemek ya da…

Joe öfkeyle, “Waylen seni böyle etiketleyerek sana ve diğer tüm Omegalara haksızlık etmiş,” dediğinde dikkatimi tekrar içinde bulunduğumuz ana verdim.

Neyse ki kurdumu bir kez daha kontrol altına alırken Joe benim yerime Doe’ya cevap vermişti. Bir Omega’nın eşi olarak, Omegaların damızlık olduğuna dair imayı kişisel olarak algılamıştı.

“Omegaların kurt adam dünyası için tek faydası güçlü çocuklar doğurmak değil.”

“Omegalar aynı zamanda koruyucu ve barış sağlayıcılardır. Bir Omega, bir Alfa’nın eşi olmasa bile sürünün annesi olarak görülür.”

“Dengeyi sağlarlar ve mantıktan çok içgüdüleriyle yönetilen kurtları sakinleştirmeye yardımcı olurlar.”

Eş bağından Doe’nun duygularının yeniden ağlamanın eşiğine gelene kadar yoğunlaştığını hissettim. Onu boğuyorduk. Düşünmek için zamana ihtiyacı vardı.

“Bir ara versek iyi olur,” diye araya girdim.

Doe bana, “Beni bu yüzden ~mi istedin?” diye sordu. “Bana karşı hislerin olduğunu söylemeden beni bu kadar uzun süre yanından ayırmamanın nedeni bu muydu? Çocuklarını doğurmam ve sana son nefesine kadar bağlı olmam mı?”

Bu soru beni gafil avladı. “Hayır! Elbette hayır! Sakın böyle düşünme. Seni seviyorum, Doe. Bu dünyadaki her şeyden çok.”

“Omega olduğun için değil. Eşim olduğun için bile değil. Bağımızın bizi bir araya getirmesine minnettarım, o ayrı.”

“Seni sen olduğun için seviyorum. Sen benim tatlı, şefkatli ve güzel Doe’msun.”

Elimi bacağına koymaya yeltensem de buna fırsat vermeden geri çekildi. Ben de sertçe yutkunarak geri çekilmek zorunda kaldım. Bu tahmin ettiğimden de zordu.

“O zaman neden bana kurt adam olduğunu söylemek için bu kadar bekledin?” diye sordu alt dudağı titrerken. “Mitchell’ın ne düşündüğü kimin umurunda? Bilmeye hakkım vardı.”

Anlamıyordu. Ona zaten söylemiştim. Her şeyi öğrendiği bir dönem vardı.

Ama bunu ona açıklamaya çalışsak da zihnindeki kilit kafasını bulandırıyor, bu bilgiyi tam olarak algılamasını engelliyordu.

Annesi, “Ace’in bir seçeneği yoktu, Doe,” dedi. O da Doe’a daha iyi hissettirmek için benim kadar çaresizdi. “Hiçbirimizin yoktu.”

Joe, “Yedi yaşındayken Mitchell seni bizden habersiz bir büyücüye götürdü,” diye açıkladı.

Doe, “Bir saniye. Büyücü mü?” diye araya girdi. “Bildiğimiz büyücü, değil mi? Dalga geçiyor olmalısın.”

Joe, “Hayır, dalga geçmiyorum,” dedi. “Öz baban seni büyü yapabilen ve iksirler hazırlayabilecek yeteneklere sahip bir büyücüye götürdü.”

“Büyücülerin güçlerini insanlar üzerinde kullanması hem yasalarımıza aykırı hem de çok tehlikelidir. Ama Mitchell bunu yapabilecek birini buldu. Zihnine ‘kilit’ denen şeyi koydurdu.”

Doe başını sallayıp hafifçe doğruldu. Bu kelimeye daha öncesinden aşinaydı.

Joe, “Bu kilit, kurt adamlarla ilgili tüm anılarını engelledi,” diye devam etti. “Ayrıca kurtlarla ilgili yeni bilgileri hatırlamanı da engelliyor.”

“Yani, öncesinde de biri seninle konuşmaya çalışsa ya da bir şey duysan veya görsen, bunu birkaç dakika içinde unutacaktın. Ya da hiç anlamayacaktın.”

Doe kafa karışıklığıyla, “Yani…” diye başladı. “Kurt adamlarla ilgili hiçbir şey bilmememin nedeni bu mu? Kilit yüzünden mi her şeyi unuttum?”

“Evet,” diye onayladım. “Ama bu bizim elimizde değildi. Sana her şeyi anlatmak istedik. Ben de sana her şeyi anlatmak istedim. Bunu bilmelisin.”

Doe samimi olup olmadığımı anlamaya çalışıyormuş gibi yüzümü inceledi.

“Bana anlatmak mı istedin?” diye sordu. “Kurdunu benden saklamaya çalışmıyor muydun?”

Bunu sormak zorunda hissetmesi bile benim için üzücüydü.

“Elbette hayır. Sen benim hayatımın aşkısın Doe. Benimle ilgili her şeyi bilmeni istiyorum. Tanıştığımız andan beri. Hayatımın bu kadar büyük bir parçasını senden saklamak beni mahvetti.”

Susan, “Doğru söylüyor,” dedi. “Ace başından beri gerçeği öğrenmen için çabalıyor. Yıllardır sana yalan söylemek onu tüketti. Hepimizi tükettiği gibi.”

Doe’nun kafası gittikçe karışıyor gibiydi. “Ama kilit kurt adamlarla ilgili tüm anılarımı engelliyorsa bunların hepsini şu an nasıl anlayabiliyorum?”

Gözleri büyüdü. “Bu konuşmayı daha önce de yaptık mı? Bunların hepsini birkaç dakika içinde unutacak mıyım?”

“Hayır,” dedim. “Bunu unutmayacaksın. Hafızan son birkaç aydır iyileşiyor. Fark ettiğine eminim.”

Doe arkasına yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu. “Kafamın karışıklığını fark ettim,” dedi sinirle. “Herkesin benden sır sakladığını fark ettim.”

“Çünkü bir şeyleri hatırlamaya başlıyorsun. Parçaları birleştiriyorsun.”

Yine ona yakın olma ihtiyacıyla sandalyemin köşesine kaydım. “Kilit etkisini yitiriyor. Ve on sekizine bastığında işlevini tamamen yitirecek.”

Doe, “On sekiz…” diye mırıldandı. “Bu yüzden on sekizime kadar bana gerçeği söyleyemeyeceğini söyledin. Doğum günüme kadar hiçbir şeyi hatırlayamayacaktım.”

“Evet,” derken omuzlarındaki yük daha da hafifledi. “Daha önce denemeyi düşündüm ama hatırladıklarına rağmen kilit birçok şeyi hâlâ engelliyordu.”

“Hem üzgün hem de karmaşıktın, bu yüzden durumu daha da kötüleştirmek istemedim.”

Doe gözlerini kapatıp titreyen elini başına kaldırarak yüzünü buruşturdu. Başı ağrıyordu. Eş bağımızdan onun keskin acısını oldukça net hissedebiliyordum.

“Bir de bunu istemedim,” dedim kaşlarımı çatarak. “Acı çekmeni istemedim. Şu anda olduğu gibi. Ara vermek ister misin?”

Susan, “Evet, iyi bir fikir,” diye katıldı.

Doe elini başından indirip arkasına yaslandı. “Hayır. İyiyim. Klasik baş ağrılarımdan biri. Sarsıntının üstüne daha da fena oldu ama iyi olacağım.”

“Konuşmaya devam etmek istiyorum. Gerçekler için daha fazla beklemek istemiyorum.”

Joe iç çekerek yüzünü ovuşturdu. “O zaman bu baş ağrılarının klasik baş ağrısı olmadığını öğrenme zamanın da geldi.”

Doe afalladı. “Ne demek istiyorsun?”

“Kilit yüzünden,” dedim. “Şu anda yaşadığın acının sebebi kilidin işini yapıp anılarını temizlemesi.”

Doe’nun bunu anlamakta zorlandığını yüzünde görebiliyordum.

“Yani son birkaç yıldır yaşadığım şiddetli baş ağrılarının sebebi birisi kurt adamlarla ilgili bir şeyden bahsetti diye mi? Tüm o acı, karanlıkta geçirdiğim saatler ve avuç dolusu yuttuğum o ilaçlar.”

Endişeyle anne babasına baktım. “Evet. Üzgünüm, Doe. Bunları duymanın zor olduğunu biliyor…”

Ona acımamı açıkça istemeyen Doe lafımı böldü. “Ama on beş yaşıma kadar baş ağrısı çekmedim. Araba kazasına kadar.”

Gözlerini kısarak bana baktı. “Aslında araba kazası hiç olmadı, değil mi?”

“Hayır. Olmadı,” diye cevap verdim.

“Öyleyse gerçekte ne oldu?”

En korktuğum kısma geldiğimiz için titrek bir nefes verdim. “Hepsi benim suçum.”

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok