Maximus'un Kurtuluşu - Kitap kapağı

Maximus'un Kurtuluşu

Leila Vy

Bölüm 3

Hayatlarımız birbirine uymamış olabilir ama ruhlarımız dans etmeyi biliyor mu... —K. Towne Jr. ~

LEILA

Eş, hayatım boyunca hep merak ettiğim bir şeydi.

Yirmi bir yaşındayken, kurdum ve ben henüz eşimizi bulamadığımız için gergin hissetmeliydik.

Kafamın içinde, eşimi aramam gerektiğini tekrar tekrar söyleyecek bir dürtü olmalıydı, ama garip bir şekilde, henüz bu dürtüyü hissetmemiştim.

İhtimalleri gözden geçirdim ve ayrıca bazı çalışmalar yaptım ki sonunda eşimi bulmak için acele etmek istemediğimi anladım.

Bu beni rahatsız etmişti, zihinsel olarak bir sorunum olup olmadığını merak ediyordum.

Ulaştığım sonuçlar aynı yere çıkıyordu, nadir bir vakaydım, eşim yoktu ve ikimiz, kurdum ve ben, zihinlerimizle tam olarak uyum içinde değildik, ve bu yüzden, henüz bir eş bulamayacaktık, ta ki kurdum ve ben bir bütün olana kadar.

Ne olursa olsun, önümde bir hayat olduğunu ve kaderin hayat hikayemi çoktan yazdığını hissediyordum.

Onu hızlandırıp zorlayamazdım. Zamanı gelince olurdu.

Bugün babam alfayla eve geliyordu. Uyandım, duş aldım, saçlarımı at kuyruğu yaptım ve annemin kahvaltıyı hazırlamasına yardımcı olmak için aşağı inerken solmuş sarı Mario’lu bir tişört ve eşofman altı giydim.

Havadan sudan sohbet edip okul ve sürü gündeminden bahsetmekle meşguldük. Ona kahvaltıda yardım ettikten sonra sürü bölgemizde bir koşuya çıkacağımı ve geri döneceğimi söyledim.

Bana çok uzun sürmemesi kaydıyla gidebileceğimi söyledi, çünkü babam yakında geri dönecekti.

Kulaklıklarımı takıp iPod'umu açarken yavaşça koşmaya başladım. Müziğimin ritmine kendimi kaptırıp kaslarımın onunla birlikte hareket etmesine izin vermem uzun sürmedi.

Kurdum memnundu, ben de öyle.

Koştuğumda, içimde biriken stres ve gerginlikten zihnimi arındırmaya başlamıştım. Sağlıklı düşünmeme ve olumsuz duygulardan kurtulmama yardımcı oluyordu.

Koşarken cildime dokunan rüzgar, şimdi ısınmış, terli cildimi rahatlatıyordu.

Koşudan sonra sürü evine geri döndüm ve alfanın aracını garajın önünde gördüm. Gülümsedim, çünkü bu babamın sonunda evde geldiğini gösteriyordu.

Sürü evine doğru yaklaşırken başka bir koşuya başlamıştım sanki. Kapıyı çabucak açtım ve babama seslendim.

Ortak alanda oturan birkaç sürü üyesi ile hala kahvaltı eden birkaç kişi vardı. Beni görünce döndüler, dikkatleri üzerime çekince yüzüm kızarmıştı.

Etrafa bakınca ailemi göremedim. Nerede olduklarını merak ediyordum.

Beceriksiz bir şekilde odanın karşısına geçtim ve insanlardan uzaklaştıktan sonra ailemin kokusunu takip ederek merdivenlerden çıktım, alfanın ofisinin önüne gelmiştim.

Üç kez kapıyı çaldım ve içeri gelmemi söyleyen maskülen bir ses duydum. Tereddütle kapıyı açtım ve vücudumun geri kalanı dışarıda olacak şekilde kafamı soktum, daha önce hiç görmediğim bir odaydı.

Alfa'nın ofisi çok büyüktü. Duvarlar boyunca tavana kadar yığılmış kitaplıklar vardı. Sürü üyelerine ve geçmişe ait kayıtlar bulunuyordu.

Ofisinin sol tarafında şömine ile etrafını saran deri kanepeler vardı ve sağda üstünde haritaların bulunduğu bir masa vardı, alfanın ittifakları ve bölgeleri tartışıp görüşebileceği bir yer olduğu belliydi.

Babam boğazını temizledi. Kafamı onlara doğru çevirdim ve gülümsedim.

"Merhaba," dedim aptalca.

"Lee, küçük kızım, buraya gel." Babamın yüzünde bir sırıtma vardı. Yine de her zamanki gibi yakışıklı görünüyordu.

"Bir şeyi mi bölüyorum?" diye sordum, o sırada alfaya bakmaya başlamıştım. Arkasındaki büyük pencereden gelen kör edici güneş ışığı yüzünden yüzünü henüz tam olarak göremiyordum.

"Hayır, sadece bazı fikirleri gözden geçiriyorduk. İçeri gir, seni özledim," dedi ve bana yürüdü.

İki kere sormasına gerek yoktu. Vücudumun geri kalanını kapının arkasından çıkardıktan sonra arkamdan yavaşça kapıyı kapatıp babama doğru koştum ve kollarımı ona doladım.

"Ben de seni özledim!" Ona sıkıca sarıldım.

"Alfa, bu benim kızım Leila," babam beni masaya yaklaştırırken gururla tanıttı.

Konuşmasını duyana kadar ayaklarıma baktım. "Seni tekrar görmek güzel, Leila."

Bana hitap ettiğini duyduğumda kafamı yukarı kaldırdım. Alfama bakmanın kabalık olduğunu biliyordum ama gözlerim yüzüne kenetlendiğinde derin bir nefes aldım. Yakışıklıydı.

Sadece bakışlarıyla nefesimi kesebilecek bir adam görmemiştim daha önce.

Puslu sarı gözleri soğuk ve duygusuzdu. Elmacık kemikleri yüksekti ve çenesi gibi mükemmel keskin hatlara sahipti.

Kumral, dağınık saçları neredeyse onu afacan birisi gibi gösterse de dudaklarının sert, hoş çizgisi için aynı şeyi söyleyemezdim.

Davetkar, mükemmel şekilli dudaklara bakarken kendimi kirli düşüncelerin içerisinde buldum.

"Merhaba, Alfa." Sesim olması gerekenden biraz daha derindi ve ergenliğe yeni girmiş bir genç gibi konuştuğum için zihinsel olarak kendimi tokatlayasım geldi.

"Kalıcı olarak buraya geri döndün mü, Leila?" diye sordu, sesi düz ve soğuktu. Vücuduma bir ürperti göndermişti bu ses... Ama kötü bir şekilde değil.

"Henüz değil, Alfa. Ay sonunda geri geleceğim,” diye cevap verdim, bakışlarımı dudaklarından ayırmıştım.

Sanki dünyanın en ilginç şeyiymiş gibi masanın üzerindeki kalemine bakarak dikkatimi dağıtmam gerektiğine karar verdim.

Homurdandı. Babam bana daha sonra yetişeceğini ve alfayla konuşmasını bitirebilmek için gitmem gerektiğini söyledi.

Başımı sallayıp kapıdan çıktım, ama onun üzerimdeki keskin bakışlarını fark ettim.

Tam dışarıya doğru giderken aşağıda anlayamadığım sesler duydum. Merakla, dar koridorda yürüdüm ve merdivenlerden inip ortak alana doğru yöneldim.

Oradakiler beni gördüğünde çılgına dönmüş, korku dolu bakışlar atan bir adam bana geldi ve iki kolumdan yakaladı.

"Bana yardım etmelisin," dedi oldukça endişeli bir şekilde.

"Sorun nedir? Sakinleşmeniz gerekiyor, efendim. Canımı acıtıyorsunuz." Kollarımı sıkan elinden kurtulmaya çalıştım. Beni çok sıkı tuttuğunu anlayınca hemen serbest bıraktı.

"Eşim Ellen, şu anda doğum yapıyor. Yardımına ihtiyacım var." Sesi çok çaresiz geliyordu, yardıma muhtaç olduğu belliydi. İçgüdülerim devreye girdi ve başımı salladım.

"Onu hastane bölümüne taşımanı istiyorum. Orada ona yardım edebilecek malzemelerimiz var. Hazırlanmak için önce oraya gidiyorum," dedim.

Ben hızla deposuna yöneldiğim hastane bölümüne doğru seri adımlar atarken o da hemen evine koştu.

Birkaç temiz battaniye, mendil, burun aspiratörü ve lateks eldiven aldım.

Karısıyla geldiğinde ben odayı düzenlemekle meşguldüm. Zavallı kadın ağlıyordu, çok ağrısı vardı ve gittikçe şiddetleniyordu.

Neyse ki bir elbise giymişti, çünkü hastane önlüğü giydirmeden önce onu kontrol etmek istiyordum. Ama yaşadığı acıya bakarsak fazla zamanımız olmadığı açıktı.

"Merhaba Ellen, şu anda nasılsın?" diye sordum, adama onu yatağa yatırması için işaret yaptım.

"Acıtıyor,” diye sızlandı, karnını tutarken. "Lanet olsun, seni öldüreceğim Charles."

Verdiği tepkiye kıkırdadım. Charles'ın, eşinin yanı başında durmuş elini tutarken beti benzi atmıştı. Başka bir kasılma dalgası vururken sıkıca kavradı.

"Bebek kız mı erkek mi?" diye sordum.

"Kız," diye cevap verdi Charles zayıf bir şekilde, eşini acı içinde görünce güçlü olamıyordu.

Eldivenleri giydim ve parmaklarımı yağladım, rahmin ne kadar genişlemiş olduğunu kontrol etmem gerekiyordu.

Rahmin zaten tamamen genişlemiş olduğunu ve bebeğinin çoktan kafasının gözüktüğünü anlamam fazla zamanımı almadı. Hemen geri çekildim.

"Tamam, bebek hızlı hareket ediyor. Zaten doğum kanalında ve çıkmak üzere." Yatağın ayak kısmına bir tabure çektim.

"Ayaklarınızı ayırın ve iki yana açın. Ikınmanızı kolaylaştıracaktır." Bir bez aldım ve altına yerleştirdim. "Benim için kalçanı hafifçe kaldırmanı istiyorum Ellen."

Dediğimi yaptı ve sonra başka bir kasılma tekrar vurduğunda inledi. Eşinin elini öyle sert sıkıyordu ki eli beyazlamaya başlamıştı.

"Tamam, kasılma olduğunda ıkınmanı istiyorum. Bunu yaparken nefes al ve nefes ver," dedim.

Sürüye yeni eklenen üyenin çığlıklarını duymamız hiç de uzun sürmedi. Akciğerleri sağlamdı ve annesinin midesindeki rahat yerini bırakmaktan hiç de memnun gözükmüyordu.

Onu çabucak battaniye ile sardım ve nazikçe Ellen'a verdim. Charles'ın gözleri bebeğine bakarken yaşlıydı. Ellen gözlerinde yorgunluk ve mutlulukla bana bakıyordu.

Ellen yorgun bir şekilde "Teşekkür ederim, Dr. Thorn," dedi.

"Bana teşekkür etme. Sen başardın." Gülümsedim. "Tebrikler Ellen ve Charles."

Ailece mutluluk dolu sarılmalarından sonra bebeği temizlemek ve ailesine dönmeden önce hayati yerlerini kontrol etmek için geri aldım.

Ellen’i ve bebeği birkaç gün izlemek istedim fakat henüz ayrılmaya sıcak bakmıyorlardı, bu yüzden hastane bölümünde kalmaya karar verdiler.

Daha sonra bir hizmetçiden onları kontrol etmesini isteyeceğimi söyledim.

Sonunda işim bittiğinde odadan çıktım ve hızla depoya koştum, burada soğuk duvara yaslandım ve titreyen ellerimi kaldırdım.

Daha yeni bir bebek doğumu yaptırmıştım. Çıldırmak üzereydim.

Okula gidip sürü doktoru olmayı öğrendiğim zamanlar ara sıra sahada deneyim edinme fırsatı yakalamıştım fakat bunu hiç tek başıma hiçbir yönlendirme olmadan yapmamıştım.

Bu benim için yeni bir şeydi, ama aynı zamanda bana daha önce hiç hissetmediğim kadar özgüven vermişti. Sinirlerimi yatıştırmak için derin nefes aldım ve gözlerimi kapatıp yavaşça saymaya başladım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok