Milyarder CEO - Kitap kapağı

Milyarder CEO

Marie Hudson

Sürpriz Ziyaret

DANIELLE

“Sen neden bahsediyorsun abla? Evlenmek de ne demek? Sen iş görüşmesine gitmemiş miydin?” diye sordu şok içindeki Bailey.

Danny yüzüme şaşkın şaşkın bakarak, “Ne yani, kardeşine işin detaylarını anlatmadın mı?” dedi.

“Hayır, çünkü işi alacağımı düşünmüyordum. Hatta söylediklerinden sonra adaylar arasında bile olmadığımdan emindim,” dedim, kollarımı bağlayıp kısık sesle konuşarak.

“Eşyalarını topla. Tüm detayları evimize giderken konuşuruz.”

“Senin ya da kız kardeşinin sorularının tümünü cevaplayacağım,” dedi Danny, bizi evden üstüne pislik bulaşmamasını ister gibi aceleyle çıkarmaya çalışarak.

Ona bakarken yerimden kıpırdayamıyormuş gibi hissettim. Ayaklarım sanki binlerce kiloymuş gibi ağırlaştılar.

“Cory, git ikisinin de eşyalarını toplayıp arabaya götür. Bir saat içinde evde olmamız gerekiyor,” dedi Danny, o sırada kapıdan içeri giren kardeşine bakarak.

Bailey odasına koşup, “Hayır! Eşyalarımı ben toplarım,” diye bağırdı.

İç çekip, kollarımı indirip odama gittim.

Kıyafetlerimi toplayıp dolabımda duran eski bir çantaya atmaya başladım çünkü ne bir bavulumuz ne de tonla kıyafetimiz vardı.

Çoğu pazar günleri alışveriş yaptığımız, fiyatlarını elli kuruşa indiren ikinci el mağazalarından alınmış hepi topu yirmi kıyafetimiz vardı. Bir süre sonra evin önünden gelen kısık bir ses duydum.

“Kız kardeşi çok güzel, dostum,” diyen Cory'nin sesi koridordan geçip odama ulaştı.

“Evet, hemen de fark ettin, değil mi?” dedi Danny, hırlayarak.

“Benim de senin gibi keskin gözlerim var. İkisi de çok güzel,” dedi Cory, daha da kısık bir sesle.

“Anlaşmayı biliyorsun, dostum. Bağlanmak yok,” dedi Danny, kaba bir şekilde.

“Bu senin motton, benim değil. Ben gerçek aşkımı bulup evlenme konusunda özgürüm. Benim için çocuk doğuracak bir kadın satın almak zorunda değilim.”

“Kendi başıma güzel bir kadın bulup onunla iyi bir hayat sürebilirim,” dedi Cory, çok kararlı bir şekilde.

Danny duygusuz bir şekilde karşılık verdi: “Bir kadına duygusal olarak bağlanmak istemiyorum. Sadece, bir gün şirketi devralacak bir varisim olsun istiyorum.”

“Onu istediğim gibi, bana ve yöntemlerime karışan bir kadın olmadan büyütmek istiyorum.”

“Yanlış yapıyorsun dostum. Yanında sana her konuda yardım eden güçlü bir kadın olması gerçek bir ilişkinin nasıl yürüyeceğini gösterir. Sen kendi bildiğini yap, ben de kendi bildiğimi,” diye cevap verdi Cory.

Danny neşeli bir şekilde, “Teşekkür ederim,” dedi.

“Sadece, görüşmenizden sonra ondan çok etkilendiğini söylüyorum. Onun diğerlerine benzemediğini söyledin. Ayrıca bize karşı sergilediği tavır seni çok etkiledi,” dedi Cory, nazikçe.

“Ne olmuş yani? Görüştüğümüz tek bakire oydu. Aradığım asıl şeylerden biri de buydu,” dedi Danny.

“Bunun ne önemi var ki? Karın neden bakire olmak zorunda?” diye sordu Cory.

“Tanrı bilir kaç erkekle birlikte olmuş bir kadından çocuk yapmayacağım. Çocuğumun sadece ve sadece benimle seks yapmış, saf bir kadından doğmasını istiyorum,” diye açıkladı Danny.

“Eğer bu kadınla seks yapacaksan ona âşık olmayacağını nereden biliyorsun?”

“Bu duyguları kestirip atabilirim. Ben âşık olmam, bunu sen de biliyorsun,” dedi Danny.

“Buna inanmıyorum. Neyse, göreceğiz o zaman,” diyerek takıldı Cory.

Eski çantalarımızı topladıktan sonra dışarıdaki limuzinin önünde bekleyen adamların yanına gittik.

Danny açık bagajı işaret ederek, “Onları bagaja koyun, sonra yola koyulalım,” dedi.

Başımızı sallayıp çantaları bagaja yerleştirdik. Biz lüks arabaya binerken şoför de bagaj kapağını kapattı.

Bailey, daha bu sabah satın alınmış gibi görünen arabanın içine yavaşça girerken, “Vay canına! Bu çok güzel. Çok beğendim,” dedi.

Cory yanına geçip yüzüne bakınca Bailey kıpkırmızı oldu. Cory kardeşime gülümserken ben de Danny'nin yanına oturdum.

Danny bize bakarak, “Evet, ne gibi sorularınız var?” diye sordu.

Bailey, “Evleneceğinizi söylerken neden bahsediyordunuz?” dedi.

“Şey...” Bunu on sekiz yaşındaki birine nasıl anlatabileceğimi bilmediğim için durakladım.

Danny Bailey’e bakıp, “Ablanla benim evli olmamızı gerektiren bir iş anlaşmamız var,” dedi.

“Yani onu şirketinizde işe almak için evli olmanız mı gerekiyor?” diye sordu Bailey, şok içinde.

Öksürüp kızardıktan sonra başımı hayır der gibi sallasam da Danny konuşmaya devam etti:

“Anlaşma ablanın bana bir varis vermesi. Karşılığında da hastalığın için en iyi tedaviyi sağlayacağız,” dedi gözleri arabanın soluk ışığında parlayan Danny.

Bailey ışık hızıyla bana dönerek, “Bir dakika... Yani karın olup sana bir bebek vermek zorunda mı?” dedi.

“Evet, hastalığından kurtulman için gereken tedaviyi paranın satın alabileceği en iyi doktorlardan ve ilaçlardan alacaksın,” diye cevap verdi Danny, gülümseyerek.

“Hastalığımın adını söyleyebilirsin. Kanser kelimesi beni rahatsız etmiyor. Erken evredeyim ama bunu çok uzun zamandır bildiğim için artık rahatsız olmuyorum,” deyip kollarını kavuşturdu Bailey.

“Tamam. Bu konuda oldukça cesur olduğunu görüyorum. Bu kelimeden rahatsız olmamana sevindim, böylece açıkça söyleyebiliriz,” dedi Danny.

“Neye sahip olduğumu biliyorum. Neden olduğu sorunları, hatta sonunda ölebileceğimi bile okudum,” diye devam etti Bailey, sıradan bir şey söylüyormuş gibi.

Cory araya girip, “Yarın Los Angeles'taki en iyi doktorla bir randevumuz var. Tedavine hemen başlamanı sağlayacağız,” dedi.

Bailey başını yere eğip, “Çok teşekkür ederim. Bunun benim için ne anlama geldiğini bilemezsiniz,” diye karşılık verdi.

Cory Bailey’in çenesine dokunup yüzünü kaldırdı. “Bir şey değil, güzelim. O güzel yüzünü kurtarmak için her şeyi yaparız.”

Kardeşim tekrar kıpkırmızı olurken Cory kocaman gülümsedi.

Danny bana dönüp, “Üç gün içinde evleneceğiz. Sonra bana bir varis doğurmak için bir yılın olacak. Eve vardığımızda imzalaman için bir sözleşme hazırladım,” dedi.

“Ondan sonra anlaşmamıza devam edeceğiz.”

Bailey başını bana çevirip o güzel gözleriyle dik dik baktı. “Bunu eve gittiğimizde konuşacağız, ablacığım. Tedavim için böyle bir şey yapacağını hiç söylememiştin!”

Danny hemen araya girdi: “Sözleşmenin sonunda çok iyi bir ödeme de var.”

Öne eğilip, dirseklerini dizlerine koyarak Bailey'e baktı. “Ayrıca çok zengin olacaksınız. Tüm bunların sonunda yüklü bir maaş çeki var,” dedi, sırıtarak.

Şaşkına dönen Bailey, “Ne kadar bir paradan bahsediyoruz?” diye sordu.

“Bir, bilemedin iki yıllık bir evlilik için on milyon dolar. Bana bir bebek, size de dolgun bir maaş çeki,” dedi Danny, bir beni bir de kardeşimi işaret ederek.

Bailey bana bakıp kaşlarını çattı. “Yani ablam tedavi ve bir yığın para için vücudunu mu satıyor?”

“Tabii olaya böyle de bakabilirsin ama mecbur değilsin. Ben bunu hem ablanın istediğini elde etmesi hem de kendi istediğimi elde etmek için bir fırsat olarak görüyorum.”

“Ben bir çocuk sahibi olurken o da sağlıklı, kanserden kurtulmuş bir kız kardeşin yanı sıra çok lüks bir yaşam tarzına sahip olacak,” dedi Danny, sıradan bir şey söylüyormuş gibi omuz silkerek.

“Sanırım o bunu sorun etmiyorsa ben de etmeyebilirim. Yalnız neden bir ya da iki yıl?” diye sordu kardeşim.

Danny neşeli bir sesle cevap verdi: “Sadece bir çocuğa ihtiyacım var, birlikte yaşlanacağım bir eşe değil.”

“Yaşam tarzım bir eşe uzun süre yer vermeyecek kadar karmaşık. Sadece çocuğumu doğuracak birine ihtiyacım var. Ablan sonra özgür bir kadın olacak.”

Kimse bir şey söylemeden söze girdim: “Sanırım bununla baş edebilirim. Seninle bir ya da en fazla iki yıl geçirip sonra özgür olacağım. Sanırım bu bir sorun olmaz.”

Bir köşeyi dönüp çok uzun bir garaj yoluna girdik. Önünden geçtiğimiz evlerin ne kadar lüks olduğunu görünce zengin bir muhitte olduğumuzu hemen anladım.

Her iki yanında da birer bekçi kulübesi olan büyük bir demir kapıdan girdik.

Camdan dışarı bakan Bailey’in gözleri büyüdü. “Aman Tanrım! Burası çok büyük.”

Ben de şok içinde dışarı baktım. “Gerçekten çok güzel bir ev. “

Danny bize bakarak gülümsedi.

“Sahip olduğum birçok evden biri. Bu ev iş yerimin olduğu Los Angeles'ın göbeğinde. Dünyanın her yerinde evlerim var. Ancak daha kolay olduğu için hepimiz burada yaşıyoruz.”

Kilometrelerce uzunlukta gibi görünen büyük, bej bir malikâneye yanaştık. Arabada olduğumuz için evin nerede başlayıp nerede bittiğini göremiyordum.

Danny “Gel, sana etrafı gezdireyim,” deyip elini uzattı.

Arabadan inip evin önüne gittik. Kapılar açılınca beyaz karo zeminin ortasında duran, altın desenli, büyük, güzel bir merdiven ortaya çıktı.

Merdivenlerin sağından geçip altın renklerin hâkim olduğu geniş bir yemek salonuna girdik. Masanın kenarına düzgünce yerleştirilmiş, kırmızı kadife kılıflı on iki altın rengi sandalye vardı.

Oradan çıkıp, büyük kemer tavanlı bir koridordan geçerek kocaman bir mutfağa ulaştık.

Danny bana bakıp, “Burası aşçılarımızın bizim için yemek hazırladığı yer. Kahvaltını, öğle yemeğini ve akşam yemeğini onlar hazırlayacak,” dedi.

Devasa mutfaktan çıkıp, uzun bir koridordan geçerek bir kapının karşısında duran siyah, deri bir oturma grubunun bulunduğu nezih bir alana ulaştık.

Cory araya girerek, “Ofislerimiz bu kapının arkasında. Koridorun sonunda hepimizin birer ofisi var,” dedi.

“Sağdaki ilk ofis babama ait. Benimki ilk solda. Steven'ın ofisi sağdan ikinci. Danny'ninki de koridorun sonunda, solda.”

Sonra insanların oturdukları ya da isterlerse bir şeyler yiyip içtikleri alanı göstererek, “Burası bizimle görüşmek için gelen insanlar tarafından kullanılıyor,” diye ekledi.

Başka bir koridordan geçip küçük bir sinemaya benzeyen salonun kapısını açtık. İçeriyi görünce şaşkınlıktan nefesim kesildi.

Her iki tarafta ikişer tane olmak üzere dört sıra kırmızı kadife sandalye vardı. Ayrıca, ön tarafta hayatımda gördüğüm en büyük televizyonlardan biri duruyordu.

Çocuklar bizi odadan çıkarıp büyük bir oturma alanına götürürken kıkırdıyorlardı.

“İsterseniz orada oturup kitap da okuyabilirsiniz. Kütüphane şu büyük kahverengi kapının hemen arkasında,” dedi Cory, gülümseyerek.

Biraz daha yürüdükten sonra başka bir kapıdan geçip devasa bir oyun odasına girdik. İçinde bilardo, pinpon, langırt masalarının yanı sıra her türlü atari oyunu ile iki kulvarlı bir bowling salonu vardı.

Etrafa bakarken gülümsedim. Biraz paramız olduğu vakitler bunlardan bazılarını oynamayı severdim.

Çocuklar bize gülümsedikten sonra bir sonraki durağımız olan arka bahçeye bakan geniş verandaya götürdüler.

Etrafa bakınca evin kocaman bir gömülü havuzu olan devasa bir avlu ile çevrili olduğunu gördüm. Üst katta, alt kısma dökülen küçük bir şelale vardı.

Cory avluyu işaret ederek, “Şurada, evin açık kısmının altında bir açık hava yemek ve eğlence alanımız var,” dedi.

Eve geri dönüp bir kat merdiven çıktık. Gördüğüm kadarıyla ev en az üç katlıydı. Bir koridordan geçip büyük, altın renkli bir kapının önünde durduk.

Cory kapıyı iterek açarken, “Burası benim odam,” deyip altın tonlarda dekore edilmiş geniş odayı gösterdi. Odanın diğer tarafındaki pencerelerin yanında üstünde altın rengi bir yorgan olan geniş, sayvanlı, koyu kahverengi bir karyola vardı.

Cory’nin odasında ayrıca bir şömine, en az üç şifonyer ve takım elbiselerinin yanı sıra spor kıyafetlerini de barındıran büyük bir gömme dolap vardı.

Banyosuna girince tıpkı odası gibi büyük olduğunu gördük.

Ortasında masaj duşu olduğunu söylediği kocaman bir cam duş, altın fayanslarla kaplı muhteşem bir küvet, son olarak da sonsuza uzanıyormuş gibi görünen iki lavabolu bir makyaj masası vardı.

Sonra Danny'nin en az Cory'ninki kadar büyük, onunki gibi altın rengin hâkim olduğu odasına girdik. Üzerinde altın elmas desenli siyah bir yorgan olan büyük bir yatağı vardı.

Kocaman bir cumbanın önünde kırmızı, pelüş sandalyeleri olan bir oturma alanı vardı.

Bir tarafında bir cam duşla spa küvetine benzeyen kocaman bir küvetin olduğu banyosu çok büyüktü. Yerde, küvetin etrafında ve duvarlardaki fayanslarda altın, siyah desenler vardı.

Sonra Steven'ın yatak odasına geçtik. Burası da altın rengin hâkim olduğu büyük bir odaydı ama yatağın üzerindeki yorgan koyu mavi renkteydi. En az diğerlerininki kadar büyük olan banyosunda da aynı renkte desenler vardı.

Sağ taraftaki küçük kahvaltı alanını da gördükten sonra kalacağımız odaları görmek için bir köşeyi döndük.

Cory kapıyı açarken, “Bu Bailey'nin odası,” dedi. “Umarım beğenirsiniz.”

Bailey’in odasının ortasında üzerinde şirin pembe tonların hâkim olduğu, kocaman, yuvarlak bir yatak vardı. Banyosu da birkaç pembe detay hariç diğerlerininki gibi altın rengindeydi.

Bailey her şeyin kocaman olduğu devasa odasına bakarken sevinçten zıplamaya başladı.

Cory, “Sanırım beğendin, ha?” diye sordu.

Gözleri parlayan Bailey başını salladı.

“Odan benimkinin hemen yanında, güzelim. Bir şeye ihtiyacın olursa lütfen kapımı çal,” diye ekledi Cory, yumuşak bir sesle.

Danny bana dönüp, “Şimdi, biz evlenene kadar kalacağın odayı göstereceğim,” dedi.

Ardından beni merdivenlerden çıkarıp başka bir koridora götürdü. Odamın kapısını açtığında nefesim kesildi.

Ortasında kocaman bir paravan duvar olan çok yüksek tavanlı bir odaydı. Mor renkli yatağın üzerinde kocaman bir avize vardı.

Sol tarafında kocaman bir cam duş, hemen arkasında bir jakuzi küveti ve iki lavabolu devasa bir makyaj masası olan büyük bir banyosu vardı.

Tezgâhın üstündeki fayanslara dokunup, “Burası çok güzel. Bayıldım,” dedim.

Danny büyük odaya dönerek, “Sen yerleş. Ben birazdan gelirim. Sözleşmenin üzerinden geçeriz,” dedi.

O gidince, yerde duran çantamı alıp boş dolaba gittim. Giysilerimin bir kısmını çekmecelere koyup bir kısmını da astım.

Günün tüm stresini atmak için soyunup duş aldım. Böyle güzel, sıcak bir duş almayalı uzun zaman olmuştu.

Sevimli, rahat kıyafetlerimi giydikten sonra Danny gelene kadar televizyon izlemek için kanepeye uzandım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok