Reed'in Seks Akademisi - Kitap kapağı

Reed'in Seks Akademisi

Rhea Harp

Bölüm 2

Şaşkınlık içinde etrafıma baktım. "Ş-şimdi mi?"

Sessizliği yeterli bir cevaptı.

"Mülakatta böyle bir kısım olduğunu bilmiyordum."

"Artık biliyorsun."

Saçlarımı kulağımın arkasına ittim ve titreyen ellerimle beyaz gömleğimin üst düğmelerini açmaya başladım, ancak sütyenim göründüğünde durdum.

"Bu kadarı yeterli mi?" diye sordum ama yeterli olmadığını çok iyi biliyordum.

Bay Reed başını iki yana sallarken parmaklarını birbirine kenetledi ve ellerini çenesinin altına götürdü. Beni bu kadar yakından izliyor olması o kadar tedirgin ediciydi ki, daha fazla düğmeyi açmak için uğraşırken ellerim gerçekten tir tir titriyordu.

İşte o an kendimi tutamadım.

Gözlerim dolmaya başladı. Düğmeleri net göremiyordum, ancak el yordamıyla düğmeleri açmaya devam ettim. Ardından gömleğimi çıkarıp üzerimde sadece sütyenimle kaldım.

Bir damla gözyaşı diğerlerinin arasından sıyrılıp yanağımdan aşağıya süzüldü. Adam hâlâ beni izliyordu.

Sütyenimi arkadan çözdüm ve askının tekini kolumdan çıkardım.

Bay Reed, "Dur," dedikten sonra kaşlarını çatarak ayağa kalktı. Elleri cebinde pencereye doğru yürürken gözlerini üzerimden çekti.

"İstediğin bu değil miydi pislik herif?" diye bağırırken ellerimin tersiyle gözlerimi sildim. Her şeyi berbat etmiştim. Bunu biliyordum ama duramazdım. Yapamazdım...

"Bayan Beauvoir... Durun. Görüşme bitmiştir."

Sütyenimin kopçasını yeniden bağlayıp gömleğimi elime aldım ve ardından kapıya doğru yürümeye başladım. Şu anda utançtan yerin dibine girebilirdim. Ne kadar zayıf olduğumu, ne kadar savunmasız olduğumu görmesi umurumda değildi.

Bugün kendime tek ~bir şeyin sözünü vermiştim, ağlamayacaktım. Ne de olsa kimse beni bu işe başvurmaya zorlamamıştı. Buraya kendi isteğimle gelmiştim.

Odadan çıkmadan önce gözyaşlarımı silerek, "Beni arayacak mısınız?" diye sordum. "Ya da... Nasıl olacak?"

"Hayır."

"Hayır mı?"

"Hayır. Bu işe uygun olmadığınız çok açık," dedi kayıtsız bir şekilde. Az önce kendimi tutamayıp ofisinde ağlamam umurunda bile değildi. "Eğer sorununuz paraysa, eminim başka bir işle de bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz. İyi şanslar," diyerek beni başından savdı.

Titrek bir nefes vererek yüzümü ona döndüm. Gömleğim hâlâ elimdeydi. Bea'yi düşünüyordum. Bu işi almadan hiçbir yere gidemezdim.

"Lütfen efendim," diye yalvardım. Kafam o kadar karışıktı ki adamın adını bile hatırlayamamıştım. Muhtemelen benden sadece birkaç yaş büyüktü. Normal bir zamanda ona ismiyle hitap edebilirdim.

"Ah? Pislikten ~efendime~ mi geçtik? Belki de her şeye rağmen senin için umut vardır," dedi alaycı bir sesle.

Bir kez daha gözyaşlarımı bastırıp sakinleşmeye çalıştım.

"Özür dilerim. Sadece... Kız kardeşimin bana ihtiyacı var. Koruyucu ailede kalıyor. Ona yardım etmek için tek şansım bu."

"Sizce de işleri batırmadınız mı? Ayrıca, ilk başta size neden burada olduğunuzu sorduğumda bana farklı bir cevap verdiniz," dedikten sonra odanın diğer tarafındaki büfeye doğru yürüdü ve eline oldukça pahalı görünen bir şişe aldı.

"Bu bir şeyi değiştirir miydi?"

"Hayır. Ama dürüstlüğünüzü takdir ederdim."

"Lütfen. Ben... Bu işi istiyorum. Buna ihtiyacım ~var."

"Bayan Beauvoir," dedi içki doldurduğu kadehi bana uzatırken. "Bu tür bir iş için hazır değilsiniz. Ben insanları hiç bilmedikleri bir işin içine sokamam. Bu size ve müşterilerimize haksızlık olur."

Utana sıkıla, tadı viskiye benzeyen içkiden bir yudum aldım. Ve sonra daha büyük bir yudum daha…

"Öğrenebilirim. Gerçekten hızlı öğrenirim," diye yalan söyledim.

İç geçirerek bana oturmamı işaret etti. Koltuğa oturur oturmaz, gözümün önünde birkaç dakika öncesinin anıları canlanmıştı. Elimdeki içkiden bir yudum daha aldım.

"Neden zorluyorsunuz? Neden başka bir işe girmiyorsunuz?"

Botlarıma bakarken sessiz kaldım. Son derece sinirli bir şekilde iç çektikten sonra çekmecelerden birini açtığını duydum. Ardından görüş alanıma bir broşür girdi.

"Pekâlâ o zaman. Alın bunu. Web sitesine girip burada eğitim almak için başvurunuzu yapın."

Yavaşça bana uzattığı broşüre uzanırken hayal kırıklığına uğramıştım. "Eğitim mi? Anladığınızı sanmıyorum. Bırakın burada, hiçbir yerde ~okumaya param yetmez. Ne kadar olduğunu hayal bile etmek istemiyorum…"

Başını iki yana salladı. "Sponsorlarımızın beklentilerini karşılayabilecek seviyeye gelmen için seni eğitirken aynı zamanda sana ücret ödüyoruz. Ücret asıl işin kazandıracağı kadar değil ama şu aşamada sana sadece bunu sunabilirim."

Ne kadar tutacağını sormama gerek yoktu.

Birincisi, bu noktada neredeyse her şeyi kabul edebilirdim. İkincisi, broşürün altında bunu zaten görebiliyordum.

İki taksitle 100 bin Dolar ödeme.

Toplam altı ay eğitim.

Konaklama dâhil.

Sikeyim.

Bu para, işin getireceği paranın dörtte biriydi ama hayatımı değiştirebilirdi. Kendime ait bir ev bulmama yeterdi. Sonra da Bea'nin benimle yaşaması için dilekçe verebilirdim.

"Tamam." Gözlerimi adamın yüzünde gezdirirken minnettar bir şekilde usulca başımı salladım.

"Tamam." O da başını sallayarak beni başından savdı. Odadan çıkmak için ayağa kalkıp arkamı döndüğümde gözlerini hâlâ üzerimde hissedebiliyordum.

Çıkarken kendi kendime gülümsüyordum. Aylardır ilk kez umudum vardı. Sonunda Bea ile birlikte olabileceğimize dair bir umut… Artık yabancıların yardımına muhtaç olmayacaktık.

İşin mükemmel bir iş olduğunu söyleyemezdim. Ama annem uyuşturucu kullandığı için şikâyet edildikten sonra Bea’yi benden almışlardı. O andan sonra hayat benim için bitmişti.

Kendim için kurduğum bütün hayaller ve umutlar yok olmuştu. Ama sorun değildi. Bea güvende olduğu sürece, birbirimize sahip olduğumuz sürece, her şey daha güzel olacaktı. Bunu atlatıp yolumuza devam edebilirdik.

***

Saat 22:05’ti. Geç kalmıştım.

Bu sabah başvurumu gönderdiğimde bu kadar çabuk çağrılmayı beklemiyordum.

Ama sanırım bundan yakınamazdım. Ne kadar erken başlarsam, paramı o kadar erken alırdım.

Başvuru dediğim şey de yarım yamalak bir şeydi. Siteye girdiğimde karşıma siyah bir ekran çıkmıştı. Sayfada üzerinde "Başvur" yazan büyük, kırmızı bir butondan başka bir şey yoktu.

Adımı, doğum tarihimi ve deneyim seviyemi sormuşlardı. Deneyim seviyesi ~derkenneyi kastettikleri yazmıyordu ama aşağı yukarı bir tahminim vardı elbette.

Kutucuklardan Acemi ~seçeceğiniişaretlemiştim. Böylece henüz hazır olmadığım bir şeyi yapmamı istemeleri durumunda kendimi güvence altına almış olacaktım. Formun hemen başında sadece yirmi iki ile yirmi altı yaş arası öğrencileri kabul ettiklerine dair bir uyarı da yer alıyordu.

Sonrasında okumadan kabul ettiğim şartlar vardı. Dürüst olalım, kimse bunları okumuyordu.

Ve sonra "Gönder" butonu. O butona tıklamadan önce bir an tereddüt etmiştim ama sadece bir anlığına. Yüz bin dolardan bahsediyorduk. Parayı aldıktan sonra bu işi bırakacaktım, kendime söz vermiştim. Sözleşme yok. Sektöre girmek yok. Sadece eğitimi tamamlayıp çıkacaktım.

Taksi beni tam Akademi'nin önünde bırakmıştı. İçeriye girmeden önce üzerimi silkeleyip siyah eteğimdeki ince kırışıklıkları düzeltmeye çalıştım.

Rüzgâr eteğimi havalandırıp kalçalarıma ulaşırken ürperdim. Hava gerçekten çok soğuktu. Nereye gitmem gerektiğinden tam olarak emin değildim.

Bana gönderilen e-postayı kontrol ederek talimatları takip ettim. İki numaralı bina. En üst kat.

Binanın kapısına yaklaştığımda önüme siyah takım elbiseli kel bir adam çıkınca korktum. Karanlıkta onu görmemiştim.

"İsim?" diye sırıttı.

"Ben... Evelyn Beauvoir."

Kulağındaki kulaklığa dokunup karşıdaki kişiye adımı söyledikten sonra başını salladı.

"Burada bekle," dedi. Sessizce orada duruyorduk, bu çok garipti.

Bir dakika sonra kapıyı güzel bir sarışın açtı. Üzerinde göğüs dekolteli kırmızı bir kokteyl elbisesi vardı. Önü açık stilettolardan pedikürlü tırnakları görünüyordu. Boynundaki ve parmaklarındaki pahalı mücevherler âdeta parıldıyordu. Kadın etrafa saf bir zarafet saçıyordu.

İleride ben de onun gibi olabilirdim ama bu düşünceyi çabucak bir kenara ittim. Şu anda yapmak istediğim son şey umutlanmaktı. Bu hayatta beni nelerin beklediğine dair hiçbir fikrim yoktu.

"Sen Evelyn olmalısın."

Sesi derindi. Sakindi. Kendinden emindi.

"Ben Arielle," diye devam ederken elini belime koydu. "Üşümüşsün. Hadi, gel."

Başımı salladım ve kel adamı geride bırakarak kadını binaya kadar takip ettim.

"Şey... Buranın olayı nedir? Burada işler nasıl yürüyor? İnternette fazla bilgi bulamadım," dedim.

"Müşterilerimiz çok ketum. Akademiye sponsor oluyorlar ama bunu... Nasıl desem…"

"Gizli mi tutmak istiyorlar?"

"Evet. Kesinlikle," dedi gülümseyerek.

Lobide durduğumuzda gözlerim fal taşı gibi açıldı. İki numaralı bina bu sabah bulunduğum binaya hiç benzemiyordu.

Resepsiyon yoktu.

Bekleme alanı yoktu.

Resmi bir havası yoktu.

Daha çok birinin özel, lüks malikânesi gibi bir yerdi.

Geniş lobinin tepesinde kuvars bir avize asılıydı. Lobide biri solda diğeri sağda olmak üzere iki sarmal merdiven bulunuyordu. Siyah tırabzanlar ve gösterişli sütunlar zarif bir şekilde merdivenlerin kenarlarını süslüyordu.

Arielle iyi olup olmadığımı sorduğunda şoktan ağzımın açık kaldığını fark ettim.

"Ben sadece... Bunu beklemiyordum."

"Seni anlayabiliyorum. Ben de senin gibiydim," derken tekrar gülümsedi.

Ondan hoşlanmıştım.

"Müşterilerimiz paralı insanlar. Bay Reed bu paranın doğru yerlere yatırıldığından emin oluyor. Öğrencilerin rahatı bizim için çok önemli."

Hadi ya!

Konuşmalarından burada önemli bir görevi olduğunu seziyordum ama cidden hiçbir tahminim yoktu.

Bu akademide neler olduğunu bile bilmiyordum. Bana verilen eksik bilgiler beni endişelendiriyordu, bu yüzden ben de böyle bir durumda herkesin yapacağı şeyi yaptım.

Oyalandım.

"Peki... Burada mı çalışıyorsun? Tam olarak ne iş yapıyorsun? Sen de öğrenci miydin?" diye sordum.

"Çok fazla soru soruyorsun," dedi kıkırdayarak. "Muhtemelen bunlara cevap verecek doğru kişi ben değilim. Ama seni temin ederim ki Bay Reed öğrenmek istediğin bütün detayları açıklamaktan mutluluk duyacaktır."

Arielle'i üst kata kadar takip ettim. Koridorun başındaki kapıyı çaldı.

"Evelyn burada," dedi kafasını içeriye sokarak.

İçeriden dışarıya bir duman süzülüyordu. Duman burun deliklerime ulaştığında nikotinin ölümcül kokusunu derin derin içime çektim.

Ayrıca burnuma yine o sofistike koku geliyordu. Bu sabahki kokunun aynısıydı. Misk, meşe ve hâlâ ne olduğunu anlayamadığım bir şey…

Bay Reed pencerenin önünde duruyordu. Üzerinde aynı siyah takım elbise vardı ama ceketini bir kenara atmış, gömleğinin kollarını kıvırmıştı. Sanki ellerini saçlarında gezdirmiş gibi koyu renk saçları dağınıktı. Hâlâ o aynı kibirli, egoist tavrı vardı.

Sigarasından derin bir nefes daha çekti ve ardından sigarasını söndürüp bugün ikinci kez bana oturmamı işaret etti. Ancak bu sefer işlerin tamamen farklı bir şekilde ilerleyeceğinden oldukça emindim.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok