ATHENA
Ares onu tekrar ittiğinde Ben az daha kocaman bir saksının üstüne düşüyordu.
Ellerini havaya kaldırarak, “Sakin ol, Ares,” dedi.
“İki uyarı yetmemiş gibi özel bir aile etkinliğine sızıp kız arkadaşımı sorgulamaya mı kalkıyorsun?” diye tısladı Ares. “Sana haneye tecavüzden ve tacizden dava açabilirim.”
Ben gergin bir kahkaha attı. “Tamam, abartmayalım, Ares. Athena ile sadece konuşuyorduk.”
“Kadınımın adını ağzına alma, Reese. Duydun mu beni?”
Reese mi? ~“Bir dakika ya, adın Ben değil miydi?” diye sordum.
Ares önce bana, sonra ona baktıktan sonra Reese’in gömleğini daha sıkı kavradı. “Adını da mı farklı söyledin?”
“Bak, ben sadece işimi yapı…”
Ares, “Güvenlik!” diye bağırır bağırmaz ikisi malikânenin içinden, ikisi de bahçeden olmak üzere takım elbiseli dört adam çıkageldi. Ares, Reese’i onlara doğru fırlatarak, “Atın şunu!” dedi.
Ares’in daha yaşlı bir versiyonu gibi görünen bir adam bize doğru gelerek, “Ne oluyor burada?” diye sordu.
Ares güvenliğin Reese’i sürükleyerek götürmesini izledikten sonra adama bakarak, “Personelin berbat. Bir paparazziyi içeri almışlar,” dedi.
Adam sinirli bir biçimde güldü. “İşte bahsettiğim şey buydu, Ares. Skandalların etrafındaki herkesi etkiliyor. Tanrı aşkına, bugün büyükannenin doğum günü!”
Bir adama bir Ares’e bakıp Ares’in elini tuttum. “Kimdi o adam?”
Ares ceketini silkeleyerek iç çekti. “Senin üzerinden bir sonraki büyük haberini patlatmayı hayal eden bir paparazzi bozuntusu. Yıllardır beni takip ediyor.”
Dudağımı ısırdım. “Şimdi benim hakkımda da yazacak mı?”
“Hayır, aşkım, ben icabına bakarım.”
Adam, “Tüm problemlerini parayla çözemezsin, Ares,” deyip bana döndü ve beni tanıştırması için Ares’e baktı.
Ares göz devirerek, “Baba, bu Athena, kız arkadaşım. Aşkım... Bu da babam Aaron,” dedi.
“Merhaba.” Kibarca gülümseyerek elimi uzattım. Aaron hemen elimi sıktı.
“Bu seferki gerçek mi yoksa yine kaçamaklarından biri mi, Ares?”
Oo, çok sert...
“Bu kadar geç tanıştığımız için özür dilerim, Bay Anderson. Restoranımın açılış hazırlıklarıyla meşguldüm.”
Bay Anderson gözlerinde muzip bir parıltıyla bana döndü: “Sen iş kadını mısın?”
“Şefim.”
Ares araya girip, “Merak ediyorsan söyleyeyim, bu ilişkiyi çok ciddiye alıyoruz o yüzden Athena’yı rahat bırak,” diye çıkışınca babası başını salladı.
“Lütfen bana Aaron de. Seni daha sık görmeyi umuyorum, Athena.”
Gülümseyerek, “Göreceksiniz,” dedim.
“Güzel...”
Aaron çimlerde toplanmış kalabalığın yanına dönerken ben de arkasından dik dik bakan Ares’e döndüm.
“Athena!”
Başımı tekrar aileye çevirdim.
Lily, “Athena, gel!” diye seslendi. “Ares, sen de gel.”
Kendimi işaret ettim. Ben mi? Ares elimi tutup beni fotoğraf çektiren ailesinin yanına götürdü~.~
“Ama ben…”
Lily, “Sen de ailemizin bir parçası olacaksın,” deyince mahcup mahcup gülümsedim.
Ares arkamda durmuş, hâlâ ellerimi sıkı sıkı tutuyordu. Rachel’ın yanına geçip kendimi tam bir davetsiz misafir gibi hissederek kameraya gülümsedim.
Fotoğrafçı tamam işareti taptığında Lily bana döndü. Tam bir şey söyleyecekti ki pembe saçlı, genç bir kız kollarına atladı.
“Büyükanne! En sevdiğim yaşlı kadın, mutlu yıllar! Seni Ares’in seni sevdiğinden daha çok seviyorum!”
Ares dudak büktü.
Lily, “Çok teşekkür ederim, bal kabağım,” diye kıkırdadı.
Genç kız bana döndü. Gözleri tıpkı Rachel’ınkiler gibi olsa da yaşından Ares’ten küçük olduğu anlaşılıyordu. Açık mavi, çiçekli bir elbise giymiş, sarı pembe saçlarına kurdeleler takmıştı.
“Vi, bu, kız arkadaşım Athena,” dedi Ares. “Athena, bu da kız kardeşim, Viola.”
Viola elimi sıkmak yerine sarıldı. Sanırım bu aile sarılmayı çok seviyor.
“Seni kız arkadaşı olman için tehdit mi etti?” diye sordu, kuşkuyla.
Ares, “Saçmalama!” diye çıkıştı.
Gülerek, “Etti,” dedim. Ares de göz devirerek kollarını arkadan omuzlarıma doladı.
Viola, “Tahmin etmiştim,” deyip Ares’in beni saran kollarına baktı. “Ne zamandan beri yapışkan bir tip oldun?”
“Bu kadınla çıkmaya başladığımdan beri.” Ares beni şaşırtarak dudaklarıma bir öpücük kondurup, “Ben diğerleriyle biraz takılacağım,” dedi.
“Tamam, ben burada bekliyorum,” deyip arkasından baktım.
Viola, “Kitap okumayı sever misin?” diye sordu.
“Hım… Evet. Şey okumayı severim. Aşk ro…”
“Aşk romanı mı?” Viola heyecanla zıpladı. “Aman Tanrım, ikimiz çok iyi ~anlaşacağız. Ne tür aşk romanlarından hoşlanırsın? Hokey ya da Formula 1 temalı mı? Yoksa tehlikeli ya da ~ateşli~ ~romantizmden mi?”
Kıkırdadım. “Hepsini severim. Jamie Kendrick’in yeni kitabını yeni bitirdim.”
Viola ciyaklayarak çantasından bir Kindle cihazı çıkarıp tam da o kitabın yarısında olduğunu gösterdi.
“Peki, Cassey çocuktan ayrıldı mı?” diye sordu.
“Sonunu söylememi istediğinden emin misin?” diye sorduğumda başını salladı.
“Evet.”
“Hım… Evet, ayrıldı.”
Kindle’ı bir saksıya fırlatarak, “Biliyordum!” diye haykırdı.
Kıkırdayarak, “Ben de aynı tepkiyi vermiştim,” dedim.
“Aa!” derken gözlerinin içi parladı. “İkimiz bir okuma randevusuna çıkmalıyız! Sonra da gelinliğimi ve düğün menüsünü seçmeme yardım edersin! Ha, bir de iyi bir eş gibi yemek pişirmeyi öğretebilir misin?”
Gülerek kafa sallarken onlara yalan söylediğim için kendimi birden çok kötü hissettim. Hepsi çok iyiydi ve bana şimdiden aileden biriymişim gibi davranıyorlardı.
Etrafıma bakarken gözlerim bahçenin diğer tarafındaki Ares’e takıldı. Zümrüt rengi bir elbise giymiş, kızıl saçlı, güzel bir kızla konuşuyordu. Hemen gözlerimi kaçırıp içimdeki tuhaf kıskançlığı bastırmaya çalıştım.
Lily kulağıma sokulup, “O konuda endişelenmene gerek yok,” diye fısıldayınca kafamı ışık hızıyla ona çevirdim.
“Aile dostumuz. Ares ile birbirlerini çocukluklarından beri tanıyorlar. Kardeş gibiler.”
İçten içe rahatlayıp, “Öyle mi?” dedim.
“Ayrıca, Ares’in senden gerçekten hoşlandığını söyleyebilirim.”
“Öyle mi? Nasıl?” diye sordum, içten bir merakla.
Bana biraz daha yaklaşarak, “Öncelikle, sen bakmadığında gözü hep senin üstünde,” diye fısıldarken Ares’e bakıyordu.
Bakışlarını takip ettiğimde Ares’in gözlerini hemen kızıl saçlı kıza çevirdiğini gördüm.
Gülesim geldi. Ares oyunculuğunu gerçekten başka bir seviyeye taşımıştı.
“Bana inanmakta zorlandığını biliyorum, özellikle de medya ağabeyimin imajını mahvettiği için, ama emin ol, onun başka hiçbir kıza sana baktığı gibi baktığını görmedim.”
Yüzüne şaşkın şaşkın baktım. Söylediklerinden nutkum tutulmuştu.
Olay sadece iş, Athena. Sadece iş...~
Birden yanımda biten Ares, “Gitmek ister misin?” diye sordu.
Viola koluma yapışarak, “Biraz daha kalamaz mısınız?” diye sordu.
Ares başını sallayarak kolumu geri çekti. “Onu eve götürmem lazım. Yapacak çok işi var.”
Lily gelip sarılarak, “Geldiğin için teşekkürler, Athena,” dedi ve kulağıma sokularak, “Ares ile ne işler karıştırdığınızı biliyorum, Athena,” diye fısıldadı. Geri çekilmeye çalıştığımda beni tutmaya devam etti.
“Sorun değil. Çok az insan bu yaşlı kadının gözünü boyayabilir. Kızmadım. Aslında, bu oyunu sürdürmeni istiyorum. Çocuğa iyi geleceğini düşünüyorum ama ona bildiğimi söyleme. O zaman korkup kaçabilir.”
Bu sözlerin ardından geri çekildi. Yüzünde soğuk ya da kızgın bir ifade görmeyi bekliyordum ama onun yerine, sıcak bir gülümsemeyle elimin üstünü okşadı.
“Lily, ben…”
Ares’e döndü. “Ona iyi davran, evlat.”
“Tabii, büyükanne. Sen merak etme.”
Ares sonunda beni elimden tutup malikâneye geri götürdü. Oradan doğruca dışarı çıktık. Bir uşak Ares’in arabasını garajdan getirmeye gitti.
Uşak gözden kaybolduğunda elimi Ares’in elinden çektim. “Ares, bunu yapamam…”
Bana döndü, ani fikir değişikliğim karşısında şaşkındı. “Neden?”
“Ailene yalan söylemeye devam edemem. Çok tatlılar, benden nefret etmelerini istemiyorum. Yalan söylenmeyi hak etmiyorlar. Bence başka birini bulmalısın. Sana paranı geri ödemenin bir…”
Sözümü keserek, “Artık çok geç, Athena. Geri adım atamazsın. Kariyerini bitirebileceğimi unutma,” dedi, soğuk bir ses tonuyla.
Ona inanamıyormuş gibi baktım. “Ares…”
“Altı ay, Athena. Sadece altı ay geçireceğiz. Sonra ayrılığımızın sorumluluğunu üstleneceğim. İtibarın zedelenmeyecek.” Sanki tek umursadığım şeyin bu olduğunu düşünüyormuş gibi kırgın kırgın konuşuyordu.
“Bu konuda nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”
“Çünkü onları hiçbir kız arkadaşımla tanıştırmadım. Şeyden beri…” deyip sustu, yüzünde bir anlığına bir öfke belirip kayboldu. “Bize inanacaklar, Athena.”
Bir süre sessizce onu izledim. Uşak siyah Audi ile döndüğünde başımı sallayarak, “Tamam,” dedim.
***
O gecenin ilerleyen saatlerinde telefonum titrediğinde pijamalarımı giymiş, oturma odamda dinleniyordum.
Hemen kalkıp dairemi biraz topladım. Yatağımın üstüne attığım elbisemi astım. Gidip mutfaktan birkaç tabak aldıktan sonra, soğuması için buzdolabına birkaç maden suyu koydum.
Clara ile beş yıl önce ortak bir arkadaşımız aracılığıyla tanışmıştık. Onunla ilgili ilk izlenimim tuhaf saçları olduğuydu. Uzun, mavi saçları vardı. Clara onu yargıladığımı hemen anlayıp beni bu konuda uyarmıştı.
O gün çok iyi arkadaş olmuştuk.
Cesaretine her zaman hayranlık duyduğum biriydi. Düşündüklerini her zaman açık açık söylemesi yönüyle tam tavsiye alınacak kişiydi. Şimdi, Ares ile yaptığım sözleşme hakkında ne diyeceğini merak ediyordum.
Mesaj atıp asansörle yukarı çıktığını söylediğinde onu karşılamak için kapıya gittim.
Elinde yiyecek poşetleriyle yanımdan geçerken, “Çok acıktım!” diye bağırdı. Evi anında saran yemek kokusu ağzımı sulandırdı.
Hamburgerlerle patates kızartmalarını tabaklara koyduktan sonra, yemek için oturma odasına götürdük.
Clara içeceğini yudumlarken, “Anlat bakalım,” dedi.
“Bir erkek arkadaşım var.”
İçeceği az daha boğazında kalıyordu. Bana bir süre şaşkın şaşkın baktıktan sonra başını sallayarak gülmeye başladı. “Ne zamandır?”
“Birkaç gündür.”
“Kim? Tom Hardy mi? Çünkü ben de Chris Evans ile çıkıyorum,” diye sırıttı. Benim gülmediğimi görünce kaşlarını kaldırdı. “Ciddi misin sen? Nasıl? Kim?”
“Ares Anderson.”
Ağzı açık kaldı. “Ares Anderson mı? Bildiğimiz Ares Anderson mı?”
“Evet, o. Benden kız arkadaşı rolünü oynamamı istedi.”
Yüzüme bakakaldı. “Ne?”
“Beni duydun, C.”
“Nasıl yani?”
İç çekerek ağzıma bir patates attım. “Demek ki yanında onu iyi gösterecek bir kadın istiyor. Görünüşe göre, geçmişim ve kişiliğim bu işe uygunmuş.”
“Yani siz ikiniz insanların önünde sevgili taklidi mi yapıyorsunuz?” diye sordu. Ben de başımı salladım. “Peki karşılığında ne alıyorsun? O yakışıklı ~Yunan heykeli ile çıkmak dışında…”
Yüzüne bir patates atıp, “Ona o gözle bakmıyorum. Bana bir restoran verdi,” dedim ve içimden ekledim: Bir de şantaj yaptı. En iyi arkadaşımı onun üstüne salmak istemiyordum. Clara fazla dişliydi.
“Tanrım, Athena…” Onaylamaz bir tavırla kafa salladı. “Bu, bana bir sözleşme gibi geldi. Evleniyor bile olabilirsiniz.”
Göz devirerek, “Ona o gözle bakmadığımı söylemiştim,” dedim.
“Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Bunu ikinci kez söylüyorsun. Kimi ikna etmeye çalışıyorsun? Beni mi, kendini mi?” diye sırıttı. Yüzüne bir patates daha attığımda, “Patateslerini ziyan ediyorsun,” dedi.
“Sen de sinirimi bozuyorsun. Ondan hoşlanmıyorum!”
“Üç oldu!” diye bağırarak güldü.
“Bir saniyeliğine ciddi olur musun?” diye sızlandım. “Tavsiyene ihtiyacım var.”
Derin bir nefes alıp hiç kıpırdamadan oturdu. “Tamam, anlat.”
“Bugün ailesiyle tanışmaya gittim. Büyükannesinin doğum günüydü. Bir paparazzinin ortaya çıkması dışında her şey çok iyi gidiyor gibiydi ama tam ayrılırken büyükannesi bana numara yaptığımızı bildiğini söyledi!”
Clara başını salladı. “Peki, tamam. Sanırım şimdi de diğerlerine söyleyeceğinden endişeleniyorsun.”
“Yani, evet. Ama bana ilişkimize devam etmemi söyledi. Ares’e iyilik yaptığımı düşünüyor, artık ne demekse.”
Clara daha kocaman gülümseyip kaşlarını oynatarak, “Belki de senin göremediğin bir şey görüyordur,” dedi.
“Clara, biraz ciddi ol, lütfen!”
“Ciddiyim, Athena. Ares’i doğduğundan beri tanıyor. Elbette onun hakkında bir şeyler biliyordur. Belki de haklı olduğu bir nokta vardır. Belki de Ares seni sadece ~iyi özelliklerin yüzünden seçmemiştir. Belki sen de teklifini ~sadece~ ~bir restoran için kabul etmemişsindir.”
Tam o sırada telefonum çalmaya başladı. Arayan Ares’ti.
Ben telefonu açarken Clara şarkı söyler gibi, “Gülümsüyorsun!” dedi.
Ona dik dik bakıp ciddi bir yüz ifadesiyle telefonu açtım. “Evet?”
Ares şaşkın bir biçimde, “Eyvah, kötü bir zamanda mı aradım?” diye sordu.
Kendimi suçlu hissederek daha dostane bir tavır takındım. “Kusura bakma. Hayır, kötü bir zaman değil. Senin için ne yapabilirim?”
Clara sessizce ayağa kalkıp kulağını telefonumun arkasına dayadı.
“Ailemin üstünde oldukça iyi bir izlenim bıraktın... Büyükannem yarın, her ay düzenlediğimiz aile yemeğine senin de katılmanı istiyor.”
“Evet, tabii. Hepsi bu mu?”
Clara dudaklarını oynatarak, “Onu özlediğini söyle!” deyince ona hareket çektim. Bunun üzerine katıla katıla gülmeye başladı.
Ares sert bir dille, “Yanında biri mi var?” diye sordu.
“Sadece en iyi arkadaşım, Clara.”
Telefona, “Merhaba, Ares!” diye seslenen Clara’yı ittim. Hemen yerine geçip hamburgerini yemeye devam etti.
Ares, “Ona ne kadarını anlattın?” diye sordu.
“Her şeyi.”
Ares, “Ne? Neden söyledin, Athena! Gizli kalması gerekiyordu!” derken o kadar bağırdı ki Clara bile oturduğu yerden duydu.
“Ares, ona söylemek zorundaydım. Böyle bir sırrı saklamama izin vermezdi.”
Clara da, “Doğru, Bay Anderson! Buna izin veremezdim!” diye bağırdı.
Yüzüne bir patates kızartması daha attım.
“Başka bir şey var mı, Ares? Yemeğimiz soğuyor.”
Clara, “Yani, zaten yarısı oturma odasına saçıldı,” diye mırıldanınca bu sefer yüzüne bir yastık fırlattım ama isabet ettiremedim.
Ares, “Hayır. Seni yarın saat on ikide alırım,” dedi.
“Tamam, restoranıma gel. Mutfakta çalışıyor olacağım.”
“Olur.”
Ares telefonu kapatır kapatmaz Clara ciyakladı.
“Ondan hoşlanıyorsun, ondan hoşlanıyorsun! O da senden hoşlanıyor, o da senden hoşlanıyor!”
“Senden nefret ediyorum.”
“Hayır, etmiyorsun.”