Jane Martana
ATHENA
Ares’e ağzım açık bakakaldım çünkü bir insanın sırf antrikotu az pişirdi diye kovulmayacağından emindim. Acaba fark etmeden daha büyük bir hata mı yapmıştım?
Kaşlarımı çatıp tavana bakarak düşündüm ama aklıma hiçbir şey gelmedi.
Herhâlde şaka yapıyordu.
Başka bir açıklaması yoktu.
İçimden gülmek geldi ama Ares o kadar ciddi görünüyordu ki tek yapabildiğim gergin gergin yutkunmak oldu.
Temkinli bir biçimde, “Yanlış bir şey mi yaptım?” diye sordum.
“Hayır.”
“O zaman neden kovuluyorum?”
Arkasına yaslanıp dikkatle yüzüme baktı. “Sana yeni bir teklifim var.”
Daha dik oturdum. “İş teklifi mi?”
“Onun gibi bir şey,” diye sırıtması beni kuşkuya düşürdü.
“Nasıl yani?”
“Kız arkadaşım olmanı istiyorum, çakma ~kız arkadaşım.”
Ne? ~Alaycı bir kahkaha atarak gizli kamera falan olup olmadığını görmek için odaya baktım. Haklıydım. Ares kesinlikle şaka yapıyordu. Ciddi olamazdı.
Çok ciddi bir yüz ifadesiyle, “Şaka yapmıyorum,” dedi.
Yine bakakaldım.
“Athena Matthews, benim çakma kız…”
“O kısmı duydum,” diye tersledim, kollarımı kavuşturup dik dik bakarak.
Kabul etmişim gibi gururla, “Kabul ediyorsun yani,” dedi. Bir dakika süren bir sessizlikten sonra o yay gibi kaşlarını kaldırarak sordu: “Ee?”
Soğuk bir sesle, “Hayır,” dediğimi duyunca yüzü düştü. Onu reddettiğime inanamıyor gibiydi.
“Neden olmasın?”
“Hayır. Neden çakma ~bir kız arkadaş istediğin umurumda bile değil ama bu kişi neden ben olayım? Neden senin için kariyerimden vazgeçeyim? Bu rolü oynaması için başka herhangi bir kadını seçebilirsin ve bahse girerim, bunun için sıraya girerler.”
İç çekti. “Sorun da bu, Athena. O kızlardan hiçbirini istemiyorum, ben seni ~istiyorum. Sır tutabileceğini biliyorum ve geçmişini çoktan araştırdım. Temiz bir sicilin ve iyi bir ailen var. Baban…”
“Geçmişimi mi araştırdın?” diyerek sertçe araya girdim. “Ciddi misin sen?”
Omuz silkti. “Tabii. Yanıma yakışacak, sempatik bir kız arkadaşa ihtiyacım var.”
“Sempatik mi?” diye sordum, kuşkuyla. “Zahmet olmazsa açıklar mısın?”
Zorluk çıkaran benmişim ~gibi derin bir iç çekerek göz devirdi.
Uzun bir sessizlikten sonra yerimden kalkıp, “Bu saçmalıklarla uğraşamam, Ares,” dedim.
Tam gidiyordum ki bileğimden kavradı. “Dur bir dakika. Eminim şöhretimi duymuşsundur, Athena.”
Yüzüne baktım. “Dinliyorum…”
“Babamın söylediğine göre, son dört yıldır şirketin imajına zarar veriyormuşum…” deyip sustu. Boğazını temizleyip devam edene kadar ona baktım.
“Yatırımcılarımız bana güvenmiyor, potansiyel müşteriler bizi ciddiye almıyor. Yönetim kurulu beni kovmak istiyor. Bu yüzden senin gibi düzgün bir imaj sahibi, hırslı ve…” derken gözleri yavaşça aşağı kaydı.
“Devam etmeye cüret edersen yüzüne yumruğu yersin.”
“İşte bu,” diyerek parmağını yüzüme doğrulttu. “Sert, bağımsız ve hedefleri olan birisin. Tam da ailemin ve iş ortaklarımızın gözündeki imajımı düzeltecek kadın tipisin.”
Alaycı bir gülümsemeyle bileğimi geri çektim. “Sen de ailemin uzak durmam konusunda uyardığı adam tipisin.”
“İşte bu yüzden rol yapacağız, Athena.”
“Biz ~hiçbir şey yapmayacağız, Ares. Ben öyle bir şey yapmayacağım.”
“Buna değmesini sağlayacağım,” dedi.
Dikkat kesildim. “Nasıl?”
“Golden Crest Bulvarı’nda satılık bir restoran alanı var. Görmüş müydün?”
Ne kadar şaşırdığımı belli etmemeye çalıştım. Orayı görmüştüm. Mükemmel bir yerdi, Beverly Hills’teki herkesin uğrak yeri Golden Crest Bulvarı’nın tam üstündeydi. Her gün önünden geçerken hayaller kuruyordum. Tam hayalimdeki yerdi.
Sırıttı. “Duymuşsun demek. Artık bana ait. Ama senin olabilir.”
“Ne?”
“Altı ay boyunca kız arkadaşım gibi davran, karşılığında restoranı sana devredeyim.”
Bir an için sessiz kalıp böyle bir yerle neler yapabileceğimi hayal ettim. Yine de gururum ağır basınca başımı iki yana salladım.
“Senin parana da restoranına da ihtiyacım yok. Ben çalışıp kendi paramı kazanırım.”
Ayağa kalkıp yaklaştı. “Baban yeni mekânını görmek için sabırsızlanıyor.”
“Aileme mi söyledin?” Başımı sallayarak geri çekildim. “Hayır. Hayır! Onları arayıp satışın gerçekleşmediğini söyleyeceğim. Kız arkadaşın olacak başka birini bul.”
Açtığım mesafeyi kapatıp, “Başkasını istemiyorum. Ben seni istiyorum,” dedi. Sesi o kadar tatlıydı ki dilimi ısırdım.
“Hâlâ hayır diyorum ve işe dönüyorum.” Kapıya yürüyüp kapı kolunu tuttum.
“Kovulduğunu hatırlatmama gerek var mı?”
Dişlerimi sıktım. “Başka iş bulurum.”
“Seni kara listeye aldırırım.”
Ona döndüm. “Bunu yapamazsın!”
“Yaparım. Başka bir iş bulmaya çalışabilirsin ama hiçbir restoran seni kabul etmez. Başka bir eyalete taşınırsan orada da kara listeye aldırırım. Başka bir ülkeye taşınırsan yine aynı şeyi yaparım.”
Bu adam deli. Zırdeli... Sırf bunun yüzünden hayatımı~ mahvetmeye kararlı!~
“Altı ay boyunca benim mükemmel kız arkadaşım olmanı istiyorum, Athena ve sonra, restoran senin. Daha fazlasını istersen para da verebilirim. Ayda on bin dolara ne dersin?”
Ellerini pantolonunun ceplerine sokup yavaşça bana doğru yürüdü. Kahverengi gözleri buz gibiydi ve bana o kadar yakındı ki geri geri giderken sırtım kapıya çarptı.
“Beni sıkıştırmayı bırak!” diyerek ittirdiğimde kahkaha attı. “Sadece altı ay mı?” diye sordum.
Gülümsedi. “Sadece altı ay.”
“Bize inanırlar mı ki?”
“İnanırlar. Gerçek bir çift gibi davranacağız.”
Derin bir nefes alarak dudaklarımı büzdüm. “Aramızda bir sözleşme falan olacak mı? Sınırlarımız olsun istiyorum.”
Sırıtarak kafa sallayıp masaya döndü. Ben de peşinden gittim. A4 kâğıdı büyüklüğünde siyah bir zarf çıkarıp uzattı.
Zarftaki kâğıtları çıkarırken, “Hazırlıklı mı geldin?” diye sordum.
“Tabii ki. Sonuçta ben bir iş adamıyım, Athena,” diyerek en üstteki sayfayı işaret etti. “Bir sözleşme ve ilişkimiz için hazırladığım bazı düzenlemeler.”
Kâğıda baktığımda isimlerimizi çoktan yazmış olduğunu gördüm. Altı ay boyunca çıkacağımız yazıyordu, sonraki sayfalarda anlaşmanın kuralları ve beklenilenler sıralanıyordu.
Ben sözleşmeye bakarken tepemde konuştu: “Tüm aile toplantılarında bana katılacaksın. Kişisel meseleler için benimle iletişime geçmeyeceksin çünkü sadece iş ortağıyız. Sözleşme süresince herhangi bir ilişkin olamaz ve bu sözleşmenin varlığı tamamen gizli kalacak ki en arkada bir gizlilik sözleşmesi var. Sorun var mı, aşkım?”
Hitap şeklinde dolayı dik dik baktım. “Sadece ailenin önünde mi sevgili gibi davranacağız?”
“Ayrıca, birkaç iş ortağının,” diye cevap verdi. “Mahremiyetini korumak için basını bu işin dışında tutmaya çalışacağım.”
Göz devirdim. Daha çok başka kızlarla rahat rahat takılabilmek için...
“Muhtemelen haftada birkaç saat yardımına ihtiyacım olacak,” dedi. “Daha fazla olamaz çünkü çok meşgul bir adamım. Sen de zaten yeni restoranın ile meşgul olacaksın.”
Mırıldandım. “Çok iyi.”
“İyi mi?”
“Evet, seninle ne kadar az zaman geçirirsem o kadar iyi,” dedim. “Peki, nereyi imzalıyorum?”
Sözleşmeyi alıp son sayfayı açtıktan sonra bir kalem uzattı. İmzalamak için masanın üstüne eğildiğimde arkamdan yaklaştığını hissettim. Kıpkırmızı olup hemen ayağa kalkıp kalemi geri uzattım.
Gözleri hemen yüzüme geri kaydı. “Aferin sana.”
Bir adım geri çekilip onun da imzalamasını işaret ettim. Hiç tereddüt etmeden imzaladı.
Sözleşmeyi zarfa geri koyarken, “Yarın sana mesaj atarım ve bir nüshasını veririm,” dedi.
“Numaram var mı ki sende?” diye sordum.
“Hayır dersem ne olur?”
Sırıtarak, “Çok kötü olur,” dedim.
“Ben de öyle düşünmüştüm. Yarın sana mesaj atarım, aşkım.” Parmağının tersiyle yanağımı okşamaya başladığında parmağına vurdum.
Kıkırdayarak kapıya yürüdü. “Kovulduğuna göre en iyisi eve gidip dinlen. Buna ihtiyacın olacak.”
Cevabımı beklemeden göz kırpıp gitti.
Pişmanlık yok, Athena. Pişmanlık yok.