Mateo Santiago - Kitap kapağı

Mateo Santiago

Katlego Moncho

Şehvet ve Karışık Duygular 🌶️

JUNIPER

Yanımda duran yabancı muhteşemdi. Koyu renk saçlar, koyu renk gözler, tam kararında kaslar. Bitter çikolata ve çam kokuyordu, yemyeşil bir ormanda yağmur kokan hava gibi. Kokusu ağzımı sulandırdı ve tadını dudaklarımda hissetme düşüncesi beni sersemletti.

İstiyordum onu. Ama onu nasıl isteyebilirim ki? Kim olduğunu bile bilmiyordum.

Adam durdu, eli yanağımdaydı. Dokunduğu yerde, heyecan verici bir his beni sarstı ve vücudumdan aşağı doğru gitti. Starlet kafamın içinde sızlanıyordu. Nefes nefeseydi, huzursuzdu.

Sorun ne?

İhtiyacım var.

Tek söylediği buydu, tekrarlayıp durduğu tek şey buydu. İma ettiği şey beni kıpkırmızı etti.

Kimdi bu adam?

Kendi halinde yakışıklı Royce bile bana böyle hissettirmemişti.

Bu yabancının sadece yanımdaki varlığı bile arzuların içine atmıştı. Bana dokunmasını istiyordum, okşamasını.

Yatağında beni terli ve doyuma ulaşmış bırakacak bir gece istiyordum.

Evet. Starlet zihnimi zorluyordu, mırıldanıyor, neredeyse hırlıyordu.

Olmaz.

"Mateo."

Odadaki diğer adamı fark etmemiştim bile. Gözüm bir yerden ısırıyordu, belli belirsiz bir anısı vardı.

Araya girmesi aklımı başıma getirdi ve sonunda kendime geldim. Düz beyaz duvarlar, rahatsız bir yatak, duvardan sarkan ve raflarda duran tıbbi ekipmanlar.

Ne olmuştu? Neredeydim ben?

Bir an sonra diğer adamın ne söylediği kafama dank etti.

Bu ismi biliyordum.

Mateo Santiago.

Hatırlamaya başladım. Babamı, evimi, ormanı, kurtları.

Babamın muhtemelen o kurtlara beni avlamalarını emrettiğini fark ettiğim için içimi keder sardı. Ölmemi istemişti. Annem de buna izin vermişti. Onlar için bu kadar utanç verici miydim?

Peki ya büyükannem? Onu kaybetmenin acısı hala tazeydi. Açık bir yara. Cansız bedenine ne yapacaklardı?

Bana ne olacak? Bencilce bir düşünceydi ama yine de endişe vericiydi. Büyükannem onun ölümünden dolayı darmadağın olmamı istemezdi.

Babamın kurtları gittikten sonra daha fazla kurt ortaya çıkmıştı. Küçük bir taburun önünde dururken dehşete kapılmıştım. Kurtların önünde dönüşmemiş bir adam da vardı ve aniden hatırladım.

Odadaki diğer adam ormanda kurtlarını üstüme salan yabancıydı. Yeterince çabuk kaçamamış, yere düşüp bayılmıştım. Mateo'yu, Alfa'sını çağıran adam buydu.

Haydutlara karşı hoşgörüsüzlüğüyle bilinen Alfa'yı .

Mateo Santiago acımasız bir katildi. Topraklarındaki işgalcileri ve istenmeyen misafirleri nadiren bağışladı.

Ben de istenmeyen bir misafirdim artık, değil mi? Hakkım olmayan topraklarda koşuşturan yalnız bir kurt?

Kaskatı kesildim ve o da bunu fark etti. Gerginliğimi hala yanağımda olan avucunun içinde hissetti ve elini geri çekerken dudaklarından bir hırlama kaçtı.

MATEO

Elim hala karıncalanıyordu. Zeus sızlanıyordu; Teması geri istiyordu. Bizim gibi kokana kadar ona sürtünmek istiyordu. Kokumuzun o kadar derine kazınmasını istiyordu ki, asla yıkanamayacaktı.

Hırladım, sessiz ve tehditkar. Zeus'a, kendime. Bu hayduta.

En önemlisi, ona tepkimiz şok ediciydi.

O bir hayduttu. Çilek ve vanilyanın altında haydut kokusunu alabiliyordun. Davetsiz olarak topraklarımıza geçmiş ve halkıma, kurtlarıma potansiyel zarar vermişti. Tehlikeli biriydi.

Yine de onu neden istiyordum peki?

Beynin onu cezalandırmam, ona zarar vermem için bağırıyordu. Onu bizi hedef alan tüm haydutlara bir gözdağı olarak kullanabilirim. Onu parçalara ayırıp, parçalarını sınırlarımız dışına bir mesaj olarak yayabilirdim. Aklımın en karanlık kısmı onaylar bir şekilde fısıldadı.

Onu yakalamak için hareket ettiğimde Zeus'un sesi beni duraksattı.

O özel biri Mateo. Hissedemiyor musun?

Bu bizim görevimiz. Sırf onu çekici buluyorsun diye.

Çekimden daha fazlası var. Kendini kandırma. Daha fazla bilgi edinmeliyiz.

Daha fazla ne olabilir?Tısladım. Ne kadar aptalca davranıyordu. Güzel bir surata kanmış görevimizi unutmuştu.

Yine de sözlerinde haklılık tarafı varı. Görmezden gelmeye çalıştım ama yapamadım. İtiraf etmekten ne kadar nefret etsem de bu kız özeldi.

Öfkeyle geri çekildim. Odadan sinirli sinirli çıktım.

"Orion!" diye bağırdım, ki beni zaten peşimden gelmişti. Öfkem kaynıyordu ve sabrım tükenmişti.

Kapıyı öyle bir çarptım ki duvar boyunca küçük çatlaklar yayılmaya başladı. Harika.

Dışarıda, sürüden birkaç kişi daha toplanmıştı. Sam ve Max hala nöbet tutuyorlar, koridorda duran İhtiyarlardan biriyle tartışıyorlardı.

Ben yaklaşırken sessizliğe büründüler, başlarını eğdiler, boyunlarını büktüler.

Biri konuşmaya hazırlandığında, onu susturmak için elimi kaldırdım. Koridor bu tartışmanın yeri değildi, özellikle de tartışacağımız konunun kapısının önünde.

Büyük bir konferans salonuna ulaşana kadar peşimden geldiler. Oda zarif oymalar ve dekoratif resimler ve heykeller ile geleneksel mimariye sahip olduğu için birçoğu tarafından çok güzel olduğu düşünülüyordu.

Ben fazla gösterişli buluyordum.

Kapılar arkamızdan kapanır kapanmaz arkamı döndüm ve öfkemi kontrol etmeye çalışarak planımı açıkladım. Zeus hala mutsuzken, ben ikimizin de ihtiyaçlarını karşılayacak bir çözüm bulmuştum.

"Hapsedilmesini istiyorum. Ben onun ne olduğunu, nereden geldiğini ve neden bizim topraklarımızda olduğunu öğrenene kadar buradan ayrılmayacak."

"Biz haydutları hapsetmeyiz," uzun burunlu bir ihtiyar genizden gelen sesi küçümseyerek konuştu, "Bu eşi görülmemiş bir şey Mateo. Diğer İhtiyarlar bunu kabul etmeyecektir."

Yüksek İhtiyarlar Mahkemesi, haddini bilmesi gereken bir avuç kafayı yemiş yaşlı kurttan başka bir şey değildi. Cahil, bencil ve kendini beğenmiş, sürekli başımı ağrıtmaktan başka bir işe yaramıyorlardı.

"Daha önce bu konularda hiç tereddüt etmedin,” bir başkası konuştu. "Şimdi niye ediyorsun?"

"Belki de işi rahata verdin, paslanıyorsun." İhtiyar gagalı burnunu bana doğru çevirdi. "Karşına sana meydan okuyacak biri çıkalı yıllar oldu."

Orion sağ yanımda hırladı, kendini beğenmiş yaşlı adamın boğazını koparmaya hazırdı. Bir adım öne çıktı, vücudu titreşiyor, dönüşmeye hazırlanıyordu.

Bir elimi omzuna koydum ve sıktım. İhtiyarların sürümüz üstünde onlara dikkat etmemizi gerektirecek kadar etkileri vardı.

Kendi öfkemi dizginleyene kadar dişlerimi sıktım. "Bunca yıldır benim sayemde barış içinde yaşadık. Eğer aklında yerimi devralabilecek biri varsa, onu buraya getir. Meydan okusun. Sizi temin ederim ki başarılı olamayacaklar."

Alfa pozisyonuna geldiğimde 15 yaşındaydım. İhtiyarlar da dahil olmak üzere pek çok kişi, çok genç olduğumu, sorumlulukları kaldıramayacağımı, sürünün korunamadığını savundu.

Ama Yanıldılar.

Yıllardır kendimi koruyordum. Yıllardır Alfa olmaya hazırlanıyordum.

İlk yılımda güçlü ve yetenekli bir lider olduğumu kanıtladım. Benim hükümdarlığım sırasında, sürümüz nesiller önce kaybettiği barış günlerini tekrar görmüştü. Gelişiyorduk ve sürü mutluydu.

İhtiyarların bir değeri ve etkisi vardı, ama Alfa bendim.

Elimdeki şeyi hak etmek için çok çalışmıştım, kimse onu benden almazdı.

"Ben daha fazla bilgi edinene kadar haydut hapiste kalacak. Etrafında güçlü bir büyü var. Potansiyel olarak kullanabileceğimiz bir şeyi araştırmamak aptallık olur."

Ağzımdan çıkan bahanenin ne kadar zayıf olduğunu duyabiliyordum, Zeus sözlerim için bana terslendi, ama duydukları izleyicilerimizin ilgisini çekmeye yetti.

"Büyü mü?"

Orion'a baktım ve hemen kız baygınken ne zaman biri etrafından dolaşsa ne olduğunu açıklamaya başladı.

İhtiyarlar birbirlerine baktılar, düşüncelerini ve fikirlerini fısıldaştılar. Orion onlardan yüz çevirdi ve balçak sesle konuştu.

Bundan emin misin?

Oda tekrar sessizliğe boğulmadan önce sadece bir kez başını salladım. Aynı genizden gelen sesli İhtiyar öne çıktı, başı kibirli bir şekilde eğildi.

"Kararınıza şimdilik katılıyoruz. Biz hakkında cevaplar bulana kadar haydut kilit altında olmalıdır."

Gitmeden önce onlara hazin bir gülümseme verdim.

"Orion, gel benimle."

Revire doğru giderken beni takip etti. Sam ve Max'i bize katılmaları için çağırdım ve olanları anlattım.

"O zaman onu nereye koyuyoruz?" Sam yumuşakça konuştu, arada sırada kapıya baktı.

"Onu yakından takip edebileceğim bir yere. Bir taneniz sürekli olarak kapısında duracak."

Başını salladılar.

Kapı kolu öncekinden daha gevşekti, muhtemelen kaba muamelem nedeniyle kapı açılırken neredeyse inledi.

Haydut hala yatakta uyanıktı, onu görünce kalbimin onunkiyle eşzamanlı hızlanıp dört nala koşmaya başlaması inanılmaz sinirimi bozdu. Geniş yeşil gözler bana baktı ve ben oyalandıkça nefesi yavaşladı.

Öfkem arttı. Neye kızdığımı bilmiyordum. Bir haydut olduğu için ona mı? İçimde uyandırdığı hislere mi? Ya da beni etkilemesine izin verdiğim ve bu konuda hiçbir şeyi değiştirmek istemediğim için kendime mi?

Onu gördüğüm anda öldürmeliydim.

"Onu götürün." Kelimeleri tükürmek zorunda kaldım.

Onu yakalayan eldivenli ellere karşı mücadele etti.

"Beni nereye götürüyorsun?" Gözleri korkudan genişti.

Bir parçam gidip onu teselli etmek istedi. Bu dürtüyü yok etmek çok zordu.

"Benimle, odamda kalacaksın."

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok