Kader Açmazı - Kitap kapağı

Kader Açmazı

Ali Nafe

3. Bölüm

LAIKA

“Ama…” diye lafa girdim.

Carolyn araya girdi. “Sekiz yıldır Güney Mıntıkası’ndan ayrılmadın. Bu vesileyle dış dünyanın da nasıl bir yer olduğunu görmüş olursun.” Sesi yumuşak ve sakinleştiriciydi. Belli ki sözlerinin beni nasıl dehşete düşürdüğünü bilmiyordu.

“Dış dünyayı biliyorum,” dedim. “Ben orada doğdum, bu yüzden orayı çok iyi biliyorum.”

O cehennem çukuruna asla dönmeyecektim. Dışlanmıştım, başlarına bela olmuştum ve Zirve Kurtları’nın en büyük sürüsünün utanç kaynağıydım.

Carolyn’in ikinci kızı Olivia, “Sekiz yılda çok şey değişti,” dedi. Aralarındaki en sessiz çocuk oydu. Bu konuda bir fikir beyan ediyorsa kaçışım yok demekti.

“Neden bu kadar korkuyorsun?” diyerek araya girdi Lyall.

Gözlerine baktım. O görmemiş miydi? Beni Kuzey Mıntıkası’nda parçalanmış ve ölümün eşiğinde bulan o değil miydi? Derin yaralarıma ve hayatta kalamayacağımı düşünmesine rağmen beni hayata döndürmüş ve hayata tutunduğumu görünce saf bir şaşkınlık yaşamıştı.

“Bu Kuzey Mıntıkası yüzünden oldu.” Küçük parmaklarımla yüzümdeki yara izini işaret ettim. “Orada hiçbir zaman istenmedim ve şimdi oraya gidip bana bunu yapan insanlara gülümseyebileceğimi mi sandınız?”

Alfa, “Bunu kimin yaptığını bilmiyorsun, bir haydut saldırısı olduğuna eminim,” dedi. Alfa statüsünü kullanacak kadar sinirli değildi ama o noktaya ramak kaldığını hissedebiliyordum.

“Düşmanım hâlâ orada olabilir,” dedim dişlerimi sıkarak. Hâlâ orada olmalı, diyeeklemek istesem de vazgeçtim.

“Korumalarımızla seyahat edeceğiz. Ayrıca kendini koruyabilecek kapasitedesin. Daha önce sana zarar veren her kimse seni en zayıf anında gafil avladı ama şimdi güçlüsün. Haksız mıyım kızım?”

Bir şey söyleyecek hâlde olmadığım için sadece başımı onaylarcasına sallamakla yetindim.

Yanımdaki Madison, “İnan bana eğlenceli olacak,” dedi.

Eğlenceli falan olmayacaktı. Onlarla toplantıya katılırsam Alfa ailesinin bir parçası olarak görülecektim. Aile nereye giderse ben de orada olacaktım.

O canavar Alfa vârisiydi. Böyle bir senaryoda ondan kaçamazdım. Yıllar boyunca zalimliğinin fısıltıları bana ulaşmıştı. Haydutları ve genetik başarısızlık olarak gördüklerini ortadan kaldırma görevini sürdürmüştü. Irkına leke sürebilecek olanları. Benim gibi zayıf olanları.

Kuzey Mıntıkası’na kimse meydan okuyamazdı. O, en kalabalık orduya sahip en büyük sürüydü. Kibirli ve acımasızlardı. Ve her zaman galip gelirlerdi.

Alfa Clarke, “O zaman anlaştık,” dediğinde bir kez daha gözlerimi kapattım. Bu hafta gittikçe kötüleşiyordu. Bundan sonra bir daha eskisi gibi olamayacağımdan korkuyordum.

Kahvaltıdan sonra masadan elimden geldiğince hızlı kalktım. Kuzey Mıntıkası’na gitmeden önce kendimi toparlamak için bir günüm vardı. Öfkemi dizginlemek için bir günüm.

Kurdum içimde kıpırdandı. “İyi olacağız,”~ dese de bundan oldukça şüpheliydim. O canavarı görmek ve üç hafta boyunca ona yakın olmak cehennemden farksız olacaktı.

Ay Tanrıçası adına, bundan nasıl kurtulacaktım?

Bu sinir harbinden kurtulmak için fiziksel bir rahatlamaya ihtiyacım olduğundan antrenman salonuna yöneldim. Kahrolası korkumu dizginlemek ve özgür olduğum son saatlerde rahatlamak için.

Adam koşarak bana yetişti. İyi, zaten antrenman yapmak için büyük ve güçlü birine ihtiyacım vardı, ~dedim kendi kendime.

“Mesele hoşuna gitmedi,” dedi adımlarını yavaşlatırken.

“Keşke başka bir seçeneğim olsaydı,” dedim.

“Kurtboğan iç,” diye önerdi. Sadece bir damlasıyla bir hafta boyunca uyuyabilirdim. Ama yine de beni yanlarında götürebilirlerdi.

“Onlarla gidersem daha kolay olur,” dedim.

“Sana kimin saldırdığını bilmediğin konusunda neden yalan söylüyorsun? Yıllardır seni izliyorum ve ne zaman biri Kuzey Mıntıkası’ndan bahsetse korkuya kapıldığını görüyorum. İlk yıl çok daha kötüydün, zamanla azaldı.”

“Ben yalancı değilim,” diye hırladım.

“Neyse. Gerçek öyle ya da böyle ortaya çıkacak. Bu aileye zarar vermese iyi olur, yoksa peşine düşer ve işini bitiririm.”

Durdum. Ona dönüp yeşil gözlerinin içine baktım.

“Beni tehdit etme, ben Madison değilim.”

“Dediğim gibi, bu aileye zarar vermesen iyi edersin, üzerimde çok hakları var.”

Dişlerimi sıkarak, “Aynı sayfadayız. Onlara zarar vermek istemiyorum,” dedikten sonra yürümeye devam ettim.

Antrenman salonuna girdiğimizde, “Güzel,” dedi. Zemin minderler ve dövüş ekipmanlarıyla doluydu. Adam odanın ortasında geçip pozisyon aldı. Ben de pozisyon alarak dövüşe hazırlandım.

Sırıtarak yumruklarını sıkarken, “Bu dövüşten sonra ağlamanı istemiyorum,” dedi.

“Kapa çeneni. Haydi başlayalım.” Gülümseyerek sabırsızlıkla olduğum yerde zıpladım. Böyle dişe diş dövüşlerin verdiği bağımlılık yaratan bir heyecanı vardı.

Çenesine bir yumruk indirdiğimde küfretti. Kısa süre sonra yumruklar ve tekmeler havada uçuşmaya başladı. Bu dövüşten morluklar içinde çıkacağımdan emindim. Ama kurt adam genlerim sayesinde günün sonuna kadar hiçbir morluktan iz kalmayacaktı.

Koç Benson ara vermemizi söyleyene kadar dövüşmeye devam ettik. Adam’la yere yığıldık.

“İnanılmazdı, erkek gibi dövüşüyorsun,” dedi gülerek, göğsü yükselip alçalırken.

“Böyle düşünmene sevindim.” Her yerim ağrıyordu. Lyall’ı kaybetmemin verdiği duygusal işkenceyi uyuşturmak için bu fiziksel acıya ihtiyacım vardı. Kendimi kaybetmeden ve önümdeki bu seyahat her şeyi daha da kötüleştirmeden önce kendimi toparlamalıydım.

Adam’a, “Devam edelim mi?” diye sordum.

“Elbette.” Hızla ayağa kalkıp beni yukarı çekti. Hiç vakit kaybetmeden karnına tekme attım. Adam’ın sırf kadın olduğum için kendini tutmamasını seviyordum. Benimle dengiymişim gibi dövüşüyordu ve ben de tam olarak bunu istiyordum.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok