Brimstone Kardeşler 1. Kitap: Slater - Kitap kapağı

Brimstone Kardeşler 1. Kitap: Slater

Elizabeth Gordon

Pembe Manolya

MALLORY

Eve kadar bana eşlik etme teklifini kabul etmiştim ama yolculuk boyunca ağzımı açmama konusunda kararlıydım.

Başta Randall bunu fark etmedi. Kendi gününden, diğer öğretmenlerden duyduğu dedikodulardan bahsedip duruyordu.

Konuşurken hareket eden güçlü çenesine ve hoşuna gitmeyen şeylerden bahsederken burnunun sevimli bir şekilde kırışmasına odaklandım.

Konuşmaya o kadar dalmıştı ki benim ona eşlik etmediğimi fark etmesi biraz zaman aldı.

“O kadar kötü olamaz Mallory,” dedi şakacı bir tavırla. Hafifçe koluma vurdu.

Dudağımı ısırdım, çekiciliğine kapılmamaya çalışıyordum ama parlak ela gözlerine bakınca dayanamadım.

“İşin kendisi fena değil,” dedim iç çekerek. “Ama çocuklar için aynı şeyi söyleyemem.”

“Sorun mu çıkardılar?” diye sordu. “İstersen sınıfına gelip davranışları hakkında onlarla konuşabilirim.”

“Yaramaz değillerdi,” dedim.

Aklıma birden Roger geldi ama ondan bahsetmedim.

Sadece can sıkıcı Roger hakkında konuşmak içimden gelmiyordu. Beni rahatsız eden Roger değildi, çocukların umursamaz görünmesiydi.

“O çocukların öğretmenlerinin ölümüne çok üzüldüklerini söylemiştin ama hiçbiri o kadar da üzgün görünmüyordu. Hatta bazıları onunla dalga geçti.”

“Onunla dalga mı geçtiler?” dedi Randall şaşkın bir ifadeyle.

Başımı salladım. “Derste sık sık uyuyakaldığını söylediler.”

“Silvia’nın uyku sorunu vardı. Tam olarak nasıl öldüğünü bilmiyoruz ama insanlar aşırı yorgunluktan öldüğünü düşünüyor. İnsan bedeni çok hassastır.”

Randall’ın söyledikleri, Silvia’nın ölümü hakkındaki söylentilerle uyuşuyordu. Ama herkes onun bu sorununu biliyorsa neden ona yardım etmemişlerdi? Randall’ın büyü yeteneklerini bilmiyorlardı ama Randall ona yardımcı olacak bir şey yapabilirdi.

“Yardım istemedi mi? Neden ona yardım etmeye çalışmadın?”

“Ona yardım etmeye çalıştım,” dedi Randall. “Hatta ona içine farklı otlar kattığım kahveler bile getirdim ama hiçbiri işe yaramadı.”

“Zavallı kadın,” dedim. “Uyuyamadığı gibi üstüne bir de her gün o korkunç çocuklarla uğraşmak zorunda kalmış.”

“Çocuklar o kadar da kötü değil,” dedi Randall. “Onlar sadece insan ve insanlar olaylarla farklı şekillerde başa çıkar.”

Bunu, etrafı kafese benzer metal bir yapıyla çevrili ilkokulun önünden geçerken söylemişti. Kesinlikle okulu bu şekilde bir kafese yerleştirmelerinin bir nedeni olmalıydı.

Yanından geçtiğimiz yapıyı işaret ederek, “İnsan çocukları bu kadar zararsızsa, insanları korumak için neden bir kafese ihtiyaç duyuyorlar o zaman?” diye sordum.

Randall başını arkaya atıp bir kahkaha patlattı. “O bir kafes değil. O bir çit. Çocukları korumak için. İnsan çocukları sık sık ortalıkta dolaşır, çitler bunu önlemek içindir.”

“Ah,” dedim çite bakarak. Ona inanıp inanmadığımdan emin değildim.

“İlk günündü,” dedi Randall sokağıma yaklaşırken. “Yarın daha iyi olacak.”

“Kahretsin!” diye bağırdım alnıma vurarak. “Oraya geri dönmem gerektiğini unuttum.”

Randall güldü. “O kadar kötü değiller. Sadece onlara alışman gerekiyor,” dedi evime doğru yürürken.

Garip bir şekilde kapımın önünde durduk.

“Benimle eve kadar yürüdüğün için teşekkür ederim,” dedim.

Şaşırtıcı bir şekilde Randall’ın yüzü kızardı. “İnternette tekrar konuşmaya başladığımızdan beri bu anı düşünüyordum.”

“Gerçekten mi?” diye sorarken kalbim hızlandı. Daha fazlasını söylemesini umuyordum.

“Evet, gerçekten.”

Yüzüme uzanarak alnıma düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Küçük bir şeydi ama kalbimin hızlanmasına neden olmuştu.

İlk öpücüğümüzü böyle hayal etmemiştim ama geçirdiğim kötü günden sonra hiç yoktan iyiydi.

Dudakları hafifçe aralanırken başını eğdi ve sonra durup sanki onay vermemi bekliyormuş gibi bana baktı.

Başımı salladım ve beni öpebilmesi için çenemi kaldırdım.

Randall Page’i öpmenin aşırı heyecan verici olacağını düşünmüşümdür. Çok heyecan verici değildi ama güzeldi. Yumuşak öpücüğüyle midemde kelebekler uçuşuyor, başım dönüyordu.

Şehvetli bir şekilde dudaklarımın kenarında dolaşan dili beni tahrik ediyordu. Beni tahrik etmesine bayılmıştım. Öpücüğü derinleştirmek için öne eğildim, ancak Randall geri çekildi.

Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde, alt dudağımı içeriye çektim. Dudaklarının tadını biraz daha almak istiyordum.

Randall bana gülümsediğinde bir an için daha fazlasını yapmak için içeriye girmemizi önereceğini düşündüm.

Ama ağzını açarken yüz ifadesi değişti, sanki aniden bir şey hatırlamış gibiydi. “Ah! Sana Wakefield’a hoş geldin hediyesi getirdim,” derken karıştırdığı çantasından bir şey çıkardı.

Beni akşam yemeğine davet etmemişti ama bana hediye getirdiği için mutlu olmuştum.

Plastik kutuyu bana uzatırken, “Küçük bir hediye,” dedi. İçinde çiçeğe benzer bir şey vardı.

“Bu ne?” diye sordum tuhaf hediyeye şaşırarak.

“Büyükbabamın bahçesinden pembe bir manolya. Kendisinin geliştirdiği bir tür,” diye açıklarken kutuyu açtı. “Harika kokuyor. Bir kokla.”

Başımı eğerek çiçeği kokladım ama Randall’ın bahsettiği gibi harika bir koku alamadım.

Bunun yerine burnum kaşınmaya, gözlerim tahriş olmaya başladı.

Randall’ın duygularını incitmek istemeyerek, “Haklısın, harika kokuyor,” dedim.

Ona gülümsemeye çalıştım ama gözlerim sulanmaya başlamıştı.

“Ah hayır! Alerjik reaksiyon gösteriyorsun,” dedi Randall. Hızla kutuyu kapatıp çiçeği çantasına geri koydu.

“Sorun değil,” dedim elimi sallayarak. Ama iyi değildim.

Başım dönüyordu. Sadece elimi sallamak bile sendelememe neden olmuştu.

“Yardıma ihtiyacın var mı?” diye sordu Randall. Gözlerim şişmeye başlarken endişeyle bana bakıyordu.

Utanarak kapı koluna uzandım. “İyiyim, gerçekten. İlkbaharda bunu hep yaşarım. İlaç içince geçecektir,” dedim.

Dilim şişmeye başlamıştı ama hızlıca “Hoşça kal” demeyi başardım ve kapıyı Randall’ın yüzüne kapattım.

Yüzüme dokundum, vücudumun verdiği tepkiye şaşırmıştım.

İlaçlarımın çoğu mutfaktaydı ama alerji hapımı üst kattaki banyomda tutuyordum. Sağa sola sallanarak merdivenleri çıkmaya başladım.

Destek için tırabzana tutunmuştum. Çok geçmeden kendimi küçük evimin ikinci katına attım. Yukarıya çıktığımda artık gözlerim tamamen kapanmıştı. Rehber olarak duvara tutunurken sonunda banyomu bulmayı başardım.

İlaç neredeyse anında etki göstermişti ama tüm bu çile beni fiziksel ve duygusal olarak çok yormuştu.

İlaç etkisini gösterirken başımın dönmesi geçsin diye uzanmaya karar verdim.

Gözlerim ağırlaşırken ve başım sallanmaya başlarken zihnim, “Uyuma!” diye bağırıyordu ama bir süre sonra savaşı kaybedip uykuya daldım.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok