Kader Açmazı - Kitap kapağı

Kader Açmazı

Ali Nafe

4. Bölüm

ALARIC

İçkiye ihtiyacım vardı, hem de en hızlısından. Daha küçük sürüler geldiği için herkesin rahatça yerleştiğinden emin olmak adına sürü bölgesinin tüm yerleşkelerini dolaşmak zorunda kalmıştım.

Toplantı organizatörleri hiç yardımcı olmamıştı. Onlara birinci sınıfa giden bir çocukla konuşuyormuşum gibi her şeyi tane tane açıklamak zorunda kalmıştım. Her şeyi kontrol etmek için kahrolası bir köylü gibi canımı dişime takıp çalışmıştım.

Gün boyu nefes almadan koşuşturduğumdan sonunda annem dinlemem için işi devralmıştı.

Geriye yalnızca Güney Mıntıkası’ndan gelecek sürü kalmıştı. Neyse ki onlarla annem ilgilenecekti. O orospu çocukları her şeyin savaşla değil barışla çözülebileceğine inanıyordu.

Benim görüşüm ise tam tersiydi. Hayat bir savaştı ve hayatı bir kenarda durup öylece izlerseniz darbe almamanız imkânsızdı.

Her ne kadar yaşam felsefelerinden nefret etsem de oradan ilik gibi hatunlar çıkıyordu. Buradaki yüzlerden sıkıldığımda açlığımı gidermek için Güney Mıntıkası’nı ziyaret ederdim. Orası mükemmel kadınların bölgesiydi. Belki zirve bitmeden onlardan birini tavlayabilirdim.

Süitimdeki bardan bir bardak viski alıp içine buz attım. Aldığım yumuşak yudum boğazımdan aşağı indikten sonra öfkemi daha da yatıştırmak için derin bir nefes aldım.

Nora yatak odasından hayal gücüne iş bırakmayan siyah bir iç çamaşırıyla çıktı.

“Yatağa gel,” diye mırıldandı canımı sıkmaya başlayan zorlama tatlı sesiyle.

Ondan sıkılmaya başlamıştım. Onu terk etmem gerekiyordu. Yapışkan bir tip olmasına rağmen şimdiye kadarki en uzun ilişkim onunlaydı.

“Şimdi olmaz,” diye homurdandım.

“Bir haftadır yatmadık. Yanıyorum!”

Ona dikkatle baktım. Bir zamanlar gözüme olağanüstü gelen manzara şimdi tek kelimeyle sıradandı. İçimden ona gidip üzerine bir şeyler giymesini söylemek geliyordu.

“Şimdi beni iyi dinle. Şu anda çok sinirliyim. Hiçbir şey olması gerektiği gibi gitmiyor. Seninle uğraşacak zamanım yok. Beni yalnız bırak, derhâl.”

Yapay üzgünlük ifadesiyle dudakları titrerken arkasını dönüp hışımla yatak odasının kapısını kapatarak beni rahat bıraktı.

Bardağımı bitirdiğimde kendimi durmak için ikna ettim. Zirve Kurtları’nın en güçlü Alfa’sının oğlunun sarhoş görülmesi utanç verici olurdu.

Akşamın ilerleyen saatlerinde Alfa aileleriyle akşam yemeği için yemek salonuna gittim. Nora benden önce çıktı. Çok kızgındı ama umurumda değildi. Aklımı kurcalayan daha önemli meseleler vardı.

Örneğin, Güney Mıntıkası Alfa’sının iki kızı olduğu gerçeği. Son görüştüğümüzde çok küçüklerdi ama bu akşam onları görmek için sabırsızlanıyordum.

Salonu taradım. Tek boş sandalye, yüzünde kabızmış gibi rahatsız bir ifade bulunan Nora’nın yanındaydı.

Kurdum heyecanla kıpırdandı. Onun nesi vardı? ~Nora’yı bir kez olsun çekici bulmamıştı.

Nora’nın yanına oturdum. Normalde elimi tutar ya da kulağıma tatlı sözler fısıldardı ama bu akşam farklıydı.

“Nihayet aramıza katılmana sevindim oğlum,” dedi babam. Ona dönüp saygıyla başımı eğdim. Masanın etrafındaki konuklara baktıktan sonra durup masayı bir kez daha taradım.

Uzak bir köşede, Alfa Clarke’ın kızının yanında, cılız Laika’nın olduğunu gördüm.

Kurdum tekrar kıpırdandı. Yani sebebi o muydu? O pislik mi kurdumu harekete geçirmişti? Gerçekten mi? Aramızdaki çekimi ve lanet olası bağı geçmişte bıraktığımızı zannettiğim için bedenimin ona verdiği tepkiden utandım.

Laika doğrudan yere bakıyordu. O ilk defa gözüme güzel görünüyordu.

Biri kadehime şarap doldurunca sersemliğimden kurtuldum. Gözlerimi ona dikmiş olmam gereksiz sorulara sebebiyet verebilirdi. Burada kimse onu tanımıyordu. Kuzey Mıntıkası’nda yaşarken alfa yerleşkesini hiç ziyaret etmemişti.

“Laika’yı evlat edindiğini duydum,” dedi babam.

Nora’nın gözlerinin üzerimde olduğunu hissetsem de ona bakmayı reddettim.

“Evet, onu Lyall buldu. Biri tarafından çok kötü yaralanmıştı.”

“Çok üzücü,” dedi annem Laika’ya bakarak.

Eğer Laika ona benim zarar verdiğimi onlara söylemişse bu sefer Ay Tanrıçası şahidim olsun, onu öldürecektim.

Güney Mıntıkası Luna’sı, Laika’ya içtenlikle gülümseyerek, “Yaşama tutunması mucize. Çok az umut vardı ama atlattı,” dedi.

O sırada Laika’yla göz göze geldik. İşte o zaman yanağının ortasından boynuna ve omzunun üzerinden elbisesinin geri kalanının gizlediği yere kadar uzanan yara izini gördüm. Yara iziyle bile nefes kesici görünüyordu.

Onu beğendiğim için içtiğim viskiyi suçladım.

Ona yaptığımı bir daha yapabilecek miydim? Geçmişte aramızdaki bağı koparmaya çalışmış olsam da canım yanmıştı. Öyle bir acıyı bir kez daha yaşamak istemezdim.

Eşi olduğumu iddia etmek şöyle dursun, bir daha yanıma yaklaşmayacağından emindim. O gümüş kılıçla bıraktığım yara izi kim olduğumun ve ne kadar ileri gidebileceğimin kanıtıydı.

Yemeğin sonuna doğru Laika dışarı çıktı. Biraz bekledikten sonra peşinden çıktım. Acele etmeye lüzum yoktu.

Kırmızı elbisesi havada dalgalanıyordu. Koşar adım uzaklaşıyordu. Bu yüzden bir köşeyi döndükten sonra hızımı arttırıp onu karanlık bir koridorda köşeye sıkıştırdım.

Vücudunu duvara çarptığımda nefesi kesildi.

“Ölmüş olman gerekirdi,” dedim.

Göğsü hızla yükselip alçalırken sessiz kaldı.

“Burada ne işin var? Sana yaptıklarımı herkese anlatmak için mi? Onlara anlatman hiçbir şeyi değiştirmeyecek, inan bana,” dedim gözlerinin içine bakarak.

Alaycı bir tavırla güldüm. “Şu yara izine bak. Her aynaya baktığında beni düşündüğüne eminim. Çok çirkinsin.”

Birden geriye savrulduğumda elim boynundan kurtuldu. Laika yüzüme bir tokat indirip dizini karnıma geçirdi.

Sendeleyerek geri çekildim. Gafil avlanmıştım. Gerçekten bana tokat mı atmıştı?

“Benden uzak dur,” dedi çenesi titrerken.

Ama ayaklarım hareket etmedi. Yüzümdeki acı ve içimdeki sızıyla beni orada öylece bıraktı.

“İnanılmaz,” diye fısıldadım büyülenmiş bir hâlde. Mide boşluğumda bir sıcaklık hissettim. Artık okuldaki üstün statümü mahvedeceğinden korktuğum cılız bir kız çocuğu değil, hırçın bir kadındı. Kurdum içimde keyifle mırıldanırken gülümsedim. Kesinlikle eğlenceli olacaktı.

***

O gece gözüme uyku girmedi. Yatakta dönüp durdum. Onun küçük ve güçlü eliyle attığı tokadı hatırladıkça yanağım ısındı. Damarlarımda dolaşan ona gitme isteği içimi yakıyordu.

Onun hırçınlığının güçlü görüntüsü zihnime kazınmıştı. Düşünebildiğim tek şey buydu. Ona gitmek istiyordum ama neden? Onunla biraz daha alay etmek için mi? Yoksa eşlerin yaptığı şeyleri yapmak için mi?

Yıllar önce aramızdaki bağı sonsuza dek koparmaya çalışmıştım. Görünüşe göre başarısız olmuştum.

Laika bambaşka bir kadın olarak geri dönmüştü. Saf ve uysal hâlini ardında bırakmıştı. Artık bir Alfa’yı harekete geçirecek kadar güçlü bir kadındı. En azından bu Alfa’yı.

Acaba o geceden sonra ona ne olmuştu? Yanağının ortasından göğsüne kadar uzanan o ince ve uzun yara izi onu bir şekilde daha çekici kılmıştı. Çirkin olduğunu düşünmem gerekirdi ama o yara izinde davetkâr bir şey vardı.

Karanlık odada ellerimi havaya kaldırdım. Nasıl o yara izini bu ellerle verdiysem, yine aynı ellerle ona sahip olacaktım.

Karnıma tekme attığı an zihnimde canlanınca aletimin sertleşmesiyle gülümsedim. Küfrederek elimi aletime götürdüm. Burada benimle olduğunu düşüncesiyle sıvazlamaya başladım. Ya aklımı kaçırıyordum ya da heyecanlı kurdum zihnimi bulandırıyordu.

Biri odamın kapısını çalınca Laika’yı altımda becerdiğim hayalimden uzaklaştım. Nefesimin altından küfrederek yataktan kalkıp kapıya yöneldim. Önemli bir şey olsa iyi olurdu. Conan Murray kapımın önünde durmuş ellerini hızla birbirine sürtüyordu. Birinin onu gözetlediğinden şüpheleniyormuş gibi çenesini sıkarak etrafı kolaçan etti.

İçeri girmesi için yana çekilerek, “Ne işin var burada?” diye tısladım. Hemen içeri girince kapıyı arkasından kapattım.

“Doğru mu? Kız yaşıyor mu? Bana bunların yalan olduğunu söyle,” diye geveledi.

Aynı gün ikinci kez bara gitmeye karar verdim.

“Cevap ver bana,” diyerek üsteledi.

Ona bir kadeh viski uzattım. Gönülsüz de olsa aldı. Conan panik ya da korku yüzünden iyi bir içkiye hayır diyebilecek biri değildi.

“Yaşıyor.” Viskiyi fondip içtikten sonra bir bardak daha doldurdum.

Conan’ın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Bana öldürdüğümüz kızın ölümden döndüğünü mü söylüyorsun?”

“Evet, geri döndü, evet, yaşıyor ve evet, burada.”

O da viskiyi fondip içti. “Tanrıça aşkına,” diyerek içkisini tazelemem için bardağını uzattı.

“Ötmeyecek.” Onu rahatlatmaya çalışsam da panikten oralı olmadı.

“Emin misin?” diye sordu.

“Zaten kimse ona inanmaz, Conan. Ben Alfa’nın oğluyum, sen de benim Beta’msın ve o da kanıtsız bir hiç.” Bana dikkatini vermesi için omzunu kavradım. “Onun sözüne karşı bizim sözümüz. Bunu riske atamaz.”

“Umarım haklısındır,” diyerek kocaman bir nefes verdi.

Haklı olduğumdan emindim. Laika artık dövüşebildiğine göre güçlüydü ama ağzını açtığı takdirde dikkatleri üzerine çekmeyi göze alamayacağından emindim.

Viskimden bir yudum daha aldım. Ona yaptıklarımızdan nasıl sağ çıkmıştı? Hayatta olması bile onunla ilgili bir şeyler söylüyordu.

Onun zayıf ve aşağı olduğunu düşünerek yanılmış olabilirdik. Laika bir savaşçıydı. Artık bunu görebiliyordum. Ve içinde ne kadar güçlü bir savaşçı olduğunu kendim görecektim.

Beklenti duygusuyla hafifçe sırıttım. Onun buraya gelip kucağıma düşmesi tam isabetti.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok