Aşk Skandalı - Kitap kapağı

Aşk Skandalı

T. Stanlight

Devralma

KATE

Işık hızında eve geldim, büyükanneme selam bile vermeden içeri girdim.

"Erken geldin canım, hayırdır?” diye sordu beni görünce.

"Sonra anlatırım, üzgünüm!" diyerek merdivenlere doğru hızla ilerledim.

Philadelphia'nın Manayunk mahallesinde iki katlı bir evde yaşıyorduk.

Parke zemin, soluk kilimler ve eski mobilyalar.

Her şeye rağmen burası evimizdi.

Odama çıktım ve bilgisayarımı açtım.

Taylor’la röportaj yapamamış ya da işime yarayacak herhangi bir bilgi toplayamamıştım ama yine de onun hakkında bir yazı yazabilirdim.

Onu gazetecilere zorbalık yapmakla, konuklarından biriyle uygunsuz davranışlarda bulunmakla suçlardım.

Galada, Jameson Enterprises yönetim kurulu üyeleri çok sessizlerdi.

Price Industries tarafından yapılan bu devralmadan pek memnun olmadıkları apaçık ortadaydı.

Hatta firmanın değerini düşürmek ve Price'ı alt etmek için şirketi bölmeye yönelik çalışmalar içinde olduklarına dair spekülasyonlar bile vardı.

Rick, Jameson Enterprises yönetim kurulu üyelerinin birkaçının devralmanın gerçekleşmesi durumunda toplu istifa edeceklerine dair bir duyum bile almıştı.

Bu taktikler genellikle devralmanın devreye girdiği yönetim kararlarını durdurmakta etkiliydi.

En azından her şey yasal olarak doğru ilerlemişti.

Şu anda, en olası senaryo ya kurulun bir şekilde bastırılması ya da fikirlerini değiştirmeye zorlanmalarıydı.

Tüm bunlar için çok daha fazla teyide ihtiyacım vardı, düşüncelerim gazetede basılamayacak olsa bile, Arthur'u memnun etmeye yeterli olabilirdi.

O gece yaşadığım tüm olayları belgeledim, yaşadığım her ayrıntıyı, kelimeyi ve jesti kaydettim.

Saatler geçti.

21:45, 23:45 oldu, 23.45, 1.50 oldu, 1.50, 4.09’a geldi ve son olarak saat 6.30’u geçti.

Normalde 7:15’e kurulu alarmım çaldığında ben hala uyanıktım. Saat 8:15'i vurduğunda Arthur ve Rick'i tatmin edecek kadar güçlü bir yazıya sahiptim.

***

Sabah benim hayal ettiğimden çok daha farklı geçti.

The Daily House ellerinde klasörlerle personelleri sorguya çeken insanlarla doluydu.

Sorgulayanlar, gazetenin günlük prosedürlerini inceliyor ve her ayrıntıyı tek tek soruyorlardı.

"Bu nasıl dosyalandı?" ~

"Kaynaklarınızın isimlerine ihtiyacımız olacak." ~

"Bize matbaayı gösterebilir misiniz?" ~

Bu insanların kim olduklarını bilmiyordum ama ofisimizi adeta istila eder gibi denetimden geçiriyorlardı.

Gözlerim Rick'i aradı, dün gece olanları aktarmam gerekiyordu ama Rick ortalıkta yoktu.

Kimse yoktu. ~

"Biri burada neler olduğunu açıklayabilir mi?" diye seslendim.

Çıktılar, telefon görüşmeleri, mesajlar, e-postalar, teslimatlar, gürültünün hakim olduğu bir kaos, devrilmiş bir posta arabası ve zarf yığınları. Her yer her yerdeydi.

Eşyalarımı masama koydum, istilacılardan biri masamı kurcalıyordu.

"Affedersiniz." dedi, rahatsızlığımı sezmiş olmalı ki masamı bırakıp kendine karıştıracak başka bir yer aramak için yanımdan ayrıldı.

“Hey" dedim, adam uzaklaşmadan onu durdurdum. "Burada neler oluyor?"

Adam alay eder gibi baktı ve yürümeye devam etti.

Ofisteki tüm bu yabancı yüzleri göz önünde bulundurarak, bilgisayarımı güvende tutmak için masamdaki çekmeceme kilitledim ve neler olduğunu anlamak için ofiste tur atmaya başladım.

***

20 dakika sonra, hala Arthur'un ofisinin önünde bekliyordum. Hala neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum.

Rick önümden geçti ama onu durduramadım, zira bayağı şiddetli bir telefon görüşmesindeydi.

Sabahları yataktan kalkıp ofise gelmemi sağlayan tek şey haber odasındaki hareketlilik ve heyecandı.

Ama bugün oda her zamankinden sakindi.

Bugün her şey farklıydı, kimse olağan işini yapıp haber yazmıyordu.

Ofisimiz resmen işgal altındaydı.

Açık ofis alanının karşısında Arthur'u bir toplantıdan çıkarken gördüm, odadakiler ısrarla geri çağırsalar da Arthur odaya geri dönmeye hiç istekli görünmüyordu.

Ofisine doğru yöneldi, dikkatini çekmek için bu ilk ve son şansım olabilirdi.

"Arthur" diye bağırdım, resmen arkasından koşmaya başladım.

"30 saniyen var Dawson. Başladı."

Masasının üzerindeki ve çekmecelerdeki notları, klasörleri ve belgeleri karıştırıyordu, önceliği beni dinlemek değildi, her halinden belliydi.

"Dün geceyle ilgili yazdığım yazıyı getirmiştim."

"Harika, masama bırak, sonra bir ara bakarım,” dedi aceleci bir tavırla.

Sonunda aradığını bulmuştu, sözleşmeye benziyordu, kağıtları plastik bir klasörün içine koydu.

"Arthur, bana neler olduğunu anlatabilir misin?" Gerginliğim sesimden belliydi.

İhtiyacı olan birkaç eşyayı daha alıp kahvesinden birkaç yudum içti. Bir yandan da karmaşadan dağılmış saçlarını düzeltmeye çalışıyordu.

"Şöyle ki, sen dün gece gününü gün ederken - "

"Aslında tam olarak öyle olmadı."

"Her neyse. Dün gece Price, Jameson Enterprises'ı devralışını kutlarken, görünüşe göre yeteri kadar tatmin olamadı ki, bu sabah da bünyesine bir gazete katmaya karar vermiş."

"Ne, bir dakika. Siz şimdi...?"

"Bugün çok yavaşsın Dawson, anlaman için kelimeleri hecelemem mi gerekiyor?"

"Taylor Price The Daily House’u ~satın mı almış?"

"Sayfadaki mürekkebe kadar hem de. Gördüğün her şey artık onların. Dışarıda gördüğün insanlar da kolay bir geçiş süreci yaşamamız için firmamızın nasıl işlediğini anlamaya çalışıyorlar. Bu nedenle uslu bir kız ol ve onlara yardımcı olmaya çalış."

Zemin altımda titriyor gibiydi, ama muhtemelen titreyen şey dizlerimdi.

"Ayağa kalk, asker. Yıkılmak yok. İyi olacaksın, herkes iyi olacak, sadece... Şimdi çıkmam gerek, bunu daha sonra konuşuruz. Bugün aşırı yoğunum."

Ayağa kalktım ve peşinden gittim; masalar, yazarlar, denetçiler ve genel kaos ortamı. Her şey çok karışıktı.

"Yazım hakkında konuşmak istiyordum. Dün gece Price hakkında takip etmeye değer olduğunu düşündüğüm yeni bir istihbarat aldım." Sesimdeki çaresizliği saklamaya çalıştım.

"Şimdilik yazıyı unut, araştırman için sana yeni bir hikaye vereceğim.”

"Ama benim zaten bir hikayem var. Hem de ~Price~ hakkında! Taylor Price hakkında!"

"Şimdilik bunu kendine sakla. Editörün ve arkadaşın olarak söylüyorum Kate. Şimdilik, bu hikayeyi unut."

"Ama…"

Arthur, protestomu görmezden gelerek, "Şimdilik seni kültür sayfasına atıyorum,” dedi.

Ayağımın altından çekil demenin başka bir yoluydu bu.

Gazeteci olmak için çok fedakarlık yapmıştım. Şimdi olduğum görevi kaybetmek, en başa dönmek demekti. Bunu kaldıramazdım.

Kariyerim nasıl bu kadar çabuk ellerimden kayabilirdi? ~

"Ben bir gazeteciyim!" diye haykırdım.

"Evet öylesin, Kate. Bir hikaye gözün var ve editörüne inanıyorsun ama her şey bu kadar kolay değil."

Gözlerimin içine bakacak kadar durakladı.

"Gerçekten, konu bu değil,” dedi. "Şirket el değiştiriyor ve seni başka bir pozisyonda değerlendirmem gerekiyor."

Sonra yürümeye devam etti. Onunla tartışmak anlamsızdı ama yapmak zorundaydım.

Bu haksızlığı kolay kolay kabul edemezdim. Buraya kadar tırnaklarımla kazıyarak geldim ve kimse beni tek kalemde silip atamazdı.

"Hayal edebiliyorum, '432 Numaralı Otobüs Neden Hep Geç Kalıyor?' ya da 'Çocuklar Mısır Gevreği İçin Yalvarıyor, Ebeveynler Hayır Diyor' gibi çığır açabilecek hikayeler yazabilirsin.”

“Seçimini yap."

Yazıcıdan çıkan birkaç formu imzaladı, ve beni orada bırakarak ofisine doğru hızlı adımlarla ilerledi.

"Hala çok toysun Dawson. Burası el değiştiren ilk iş yerin olmayacak.

Derin bir nefesin ardından Arthur bir ofis kapısı açtı ve içeri girerken arkasını dönerek "4 Temmuz Geçit Töreni hazırlığı hakkında 300 kelimelik bir yazı yazmanı istiyorum,” dedi.

Bu son tavsiyeyle konuşmamız sonlandı.

The Daily House ~kariyerimin başındayken bana kapılarını açan ilk yerdi.

Philapeiphia’nın önde gelen saygın bir gazetesiydi ve yüz yılı aşkın bir sektör tecrübesi vardı.

Buradaki yazarlık ekibine dahil edilmek hayatımın en gurur verici başarılarından biriydi.

Gözlerimin önünde çöküşünü izlemek beni mahvediyordu. ~

Ve bunu yapanın Price Industries olduğunu bilmek de cabasıydı.

Masama geri döndüm ve öfkeyle bir tekme savurdum.

Resmen beni yok sayıyorlar! ~

4 Temmuz geçit törenine yapılan hazırlık hakkında yazmak, sahildeki kum tanelerini saymaya çalışmak kadar anlamsızdı.

Ama beni düşündüren şey hakkında yazmam gereken abuk sabuk konular değildi.

Burada geçirdiğim onca zaman boyunca Arthur benden daha önce yazdığım hiçbir hikayeyi yayınlamamamı istememişti. Ama bugün Price'la ilgili hikayemi unutmamı istiyordu?

Garip. Hem de fazlasıyla.

Price ve şirketi, ailesi ve arkadaşları artık bizim için yasak bölgeydi.

Korktuğum başıma geliyordu. En kötü kısmı da buydu.

The Daily House sansürlenme yolundaydı.

Bu hassas bir konuydu ve The Daily House gibi dürüst bir organizasyonun bu tarz bir ahlaksız ithamın gölgesinde olması kalbimi kırıyordu.

Ve işin garibi şu ki, tüm bunlar ben Taylor Price'la laf dalaşına girip hatta aynı gün ofisinde onu bir yabancıyla sevişirken yakaladıktan sonraki gün gerçekleşiyordu.

Hayır. "Garip" değildi.

"Garip" çok basit kalırdı bu durumu tanımlamak için.

Şüpheli. ~

Bu şüpheliydi.

Aklıma daha da karanlık bir düşünce gelince içim ürperdi.

Ya Price The Daily House’u beni? ~susturmak için aldıysa?

Ya bana engel olmak için yaptıysa?

Belki biraz paranoyakça bir düşünceydi ama haklılık payımın da olduğuna emindim.

Bu iş olmasaydı, sigortamı kaybeder ve büyükanneme artık bakamazdım.

Büyükannemde ileri derecede artrit ve osteoporoz vardı, hastalıkları hareket etmesini zorlaştırıyor ve onu bakıma muhtaç bir insan haline getiriyordu.

Price oyun oynamayı severdi.

Ama benimle bu şekilde oynayamazdı.

Bu işin peşini bırakmayacaktım.

Önce hakkında küçük bir internet araştırması yaptım, birçok makale okudum: satın almalar, kurumsal güç oyunları, ama kişisel hayatla ilgili sıfır bilgi.

Hayatını paylaşmayı sevmiyor demek ki.

Birkaç yıl önce, bir üniversitenin işletme fakültesinde kısa ve garip bir röportaj vermişti.

Videoyu başlattım. Bir öğrenci şöyle sordu: "Zenginsiniz, güçlüsünüz ve her şeyiniz var, ama köşeye sıkıştığınızda ne yaparsınız? Sizin de arada sırada da olsa bazen ~başınıza böyle şeyler geliyordur herhalde değil mi?"

Taylor soruyu soran kişiye baktı, sonra kameraya döndü.

"İnsanlar sizi tahmin edebilecekleri zaman köşeye sıkıştırabilirler.”

Moderatör kıkırdayarak "Bay Price, hala cevaplamanızı istediğimiz birkaç soru var..."

"Bazen," dedi Taylor, insanları kendinizden uzaklaştırmak için sert bir hamle yapmalısınız."

Ve bununla birlikte, tıpkı söylediği gibi, ayağa kalktı ve sahneden ayrıldı, hem seyirci hem de moderatör şok olmuştu.

Köşeye sıkıştığında Price etrafındakileri şaşırtmanın her zaman bir yolunu bulurdu.

Ama tango iki kişiyle yapılan bir danstı.

Eğer susturulmamı istiyorsa, nedenini öğrenecektim.

Neye mal olursa olsun.

Sonraki bölüm
App Store'da 5 üzerinden 4.4 puan aldı.
82.5K Ratings
Galatea logo

Sınırsız kitap, sürükleyici deneyimler.

Galatea FacebookGalatea InstagramGalatea TikTok